Sürpriz bir bölümle geldim! Son zamanlarda fazla yazamıyorum çünkü hiç zamanım olmuyor. Yazarınız yks'ye hazırlandığı için bu sıralar kendine bile vakit ayıramıyor. O yüzden boş vakit buldukça yazıyorum. Bugün de yazdığım bölümü hemen atmak geldi içimden. Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar 🌸
---
Gökyüzünde ara ara beliren şimşekleri izlerken kendimi uzun zamandır olmadığı kadar fazla huzursuz hissediyordum. Pansiyonun en üst katındaki balkonda oturmuş karanlık gökyüzünü izlemek ve yarının bana neler getireceğini düşünmek, kara bulutların arasında beliren şimşeklerden daha huzursuz ediciydi.
Dün gece, limanda o gemiyi durdurduktan sonra pansiyona dönmüştüm. Luther'ın hâlâ Terambos'ta olup olmadığını bilmiyordum ama söyledikleri aklımdan çıkmıyordu. Mnestra'ya dönmeyi bende istiyordum. Babamı görmeyi, arkadaşlarımın ne durumda olduğunu bilmeyi istiyordum. Ares'in yaşadığımı öğrenmesini istiyordum. Ama bir türlü kararsızlığımı yenemiyordum.
Acetes, kalbimin ve aklımın büyük bir savaşa gireceğini söylemişti. Onu ciddiye almayı geçtim, bu konu üzerinde düşünmemiştim bile. Ancak şimdi görüyorum ki yanılmamıştı. Burada kalmam gerektiğini biliyordum. Çünkü Terambos'ta yaşayan insanların yardıma ihtiyacı vardı. Yancy burayı kendi oyun alanı haline getirmişti. Adım attığım yerde büyücüler ve Yancy'nin adamları vardı, bütün şehri onlar yönetiyordu. Belki de Terambos'ta, İkarios'tan daha fazla büyücü bulunuyordu şu sıralar.
Gökyüzünde ardı arkası kesilmez bir şimşek hortumu oluştuğunda oturduğum koltuktan doğruldum. Kaşlarım merakla çatılırken kırmızı bir ışık hüzmesi belirdi ufukta. Gökyüzüne doğru hızla yükselen ışık hüzmesine şaşkınca baktım. Bu, büyücülerin eskiden kullandığı bir haber verme tekniğiydi. Bir şeyler oluyordu. Ve içimden bir ses bunun hiç de iyi bir şey olmadığını söylüyordu.
Hızla ayaklanıp balkon kapısını açtım. Koşar adımlarla merdiven dairesinden inerken Talos'u çağırıp çağırmama arasında kalmıştım. Sadece kontrol edeceğim için gerektiğinde çağırma kararı alıp pansiyondan çıktım. Işık yavaşça kaybolmaya başlamıştı. Hiç düşünmeden o yöne daha hızlı gidebileceğim bir araç aramaya başladım. İleride küçük bir araba gördüğümde koşarak yanına ilerledim. Oraya portal açmak beni daha hızlı ulaştırabilirdi fakat önceden görmediğim yerlere portal açamadığımı öğrenmiştim birkaç hafta önce.
Yanına ulaştığım buz mavisi arabanın kapısını zorlayarak açmaya çalışırken arkamdan gelen ince sesle donup kaldım. "Hey! Dur!"
Resmen hırsızlık yaparken yakalanmıştım. Utanç verici anlar listeme bu anı en başa ekledim. Arkamı dönüp seslenen kişiye baktığımda şansımın yaver gittiğini anladım. Kız beni gördüğünde şaşkın bir sesle "Koruyucu?" diye sordu.
"Vanessa?" diyerek güldüğümde o da benim burada olduğuma inanamıyormuş gibi güldü.
Vanessa, Asteria'dan kurtardığım kişilerden biriydi. Saçları hatırladığım gibi kül rengiydi fakat gözleri kahverengiydi. Teni daha normal görünüyordu. Asteria'da güçlerini kullanamadığı için kırmızı olmalıydı gözleri. Şimdiyse sıradan biri gibiydi karşımdaki bu kız.
"Neden arabamı çalmaya çalıştığını sorabilir miyim?" dedi bana yaklaşırken.
Ona hızlıca göz attım. Üzerinde siyah bir deri ceket ve bacaklarını sımsıkı saran siyah renkli bir pantolon vardı. "Çok acil bir şekilde şuraya gitmem gerektiğini söylesem?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avery: Metanoia
Fantasy- Avery serisinin ikinci kitabıdır. °Tamamlandı. Karanlıktan kurtulmak için önce ona teslim olmalısın. & Düzen değişiyor, bilinenler usulca bilinmezliğe yelken açıyor. Gecenin karanlığı artık gündüzlere de hükmetmeye başlarken ölümler zamana yayılı...