Açık gökyüzü, denizin üzerine yansıyor, dalgaları güneş ışığıyla aydınlatıyordu. Derinliklerde gerçekleşenlerden bir haberdi herkes. Dalgaların arasında, yüzeyden yüzlerce metre aşağıda biri vardı.
Saçları etrafında dalgalanan, karanlık denizin dibine doğru çekilen bir kızdı bu. Gözleri kapalıydı, yüzü bulanıktı ve görünmüyordu. Etrafında dönen üç denizkızı, tüm denize duyurmak ister gibi güzel bir melodi eşliğinde şarkı söylüyorlardı. Kız gözlerini açtığında karanlıkta parlayan üç denizkızını fark etti anında.
Etkileyici ve kusursuz görünen denizkızları, etrafında dönmeye devam ederken melodi giderek yükseliyordu. İç gıdıklayıcı, biraz huzur veren, biraz da insanın ruhunun en derinliklerinde uyuklayan karanlığı dürtükleyen türde bir melodiydi bu. Yanmış bir şehrin küllerini dağıtmak istercesine ferahlatıcı, buz tutmuş kıyıları eritmek istercesine de ateşe dostluk yapıyordu şarkı.
Denizkızlarının etkileyici, parlak yüzleri bir anlığına karardı. Kız şaşkınlığın ve dibe doğru çekilmenin de etkisiyle yukarıya çıkmaya çalıştı. Başarısız oldu. Denizkızlarının suratları korkutucu bir hâl alırken; az önceki güzel gülümsemeleri yerini sivri dişlere, ışıltılı gözleri derin boşluklara, pürüzsüz tenleri suyun altında bile kendini belli edercesine donuk bir renge bırakmıştı.
Kız gözlerini yumdu bu kâbustan kurtulmak için. Yüzeye çıkma girişimleri boşa çıkıyor, her kulaç onu daha da aşağıya çekiyordu. Gözlerini yeniden araladığında etrafında dönen denizkızlarının yerini, dişleri kanlı köpekbalıklarına bıraktığını görerek irkildi. Köpekbalıkları, denizkızları kadar sabırlı olmayacak ki, kıza doğru atıldığında denizi ve tüm dünyayı inletecek bir çığlıkla gözlerini yumdu kâbuslarından ve tüm acılarından kurtulmayı uman kız.
🌠
Yeryüzüne inen ve her yeri yakıp kül eden şimşekler, etrafı aydınlatıyordu. Acı dolu bağırışları duyanlar kulaklarını kapatıyor ve acıyla bağıranlara eşlik ediyordu. Gözlerim hızla açılırken derin bir nefes almış, berbat bir kâbustan uyanmış gibi kan ter içinde kalmıştım.
Bulanık olan görüşüm netleşirken nerede olduğumu anlamaya çalışarak yerimde doğruldum. Beyaz bir yatakta oturuyordum. Geniş aralıkların olduğu alanda cam yoktu fakat oranın pencere olduğunu anlamıştım. Beyazın hakim olduğu eşyalara baktığımda bir tür yatak odasında olduğumu fark ettim.
Kaşlarımı çatarak yataktan çıkıp, aralık kapıya ilerledim. Üzerimde, beyaz salaş bir elbise vardı. Bu çok garipti. Buradakilerin beyazla ne sorunu vardı? Nerede olduğumu sorgulayarak kapıdan çıktım. İki yana doğru ilerleyen, bal rengi duvarlara sahip uzun bir koridor karşıladı beni. Kararsız gözlerle sağıma ve soluma baktım. Ardından kısık da olsa konuşma sesleri gelen sağ tarafta karar kıldım.
Aceleci adımlarla ilerledim. Kapalı kapıların bulunduğu koridorun sonuna ulaştığımda bir tür verandaya çıkmıştım. Konuşma sesleri duyduğuma emindim ancak burada benden başka kimse yoktu. Büyük, daire şeklindeki masanın ardına serilmiş manzarayı ve teras katı gibi görünen verandayı inceledim. Masallardan fırlamış gibi duran bu yere şaşkınca göz atarken birisi yanımda durdu.
Genç kadın, üzerindeki beyaz pelerini düzeltirken, siyah saçlarının üzerindeki zarif altın rengi tokaya baktım. Yüzü kusursuz görünüyordu. Elbisesi de buradaki her şey gibi beyazdı. Bana bakan gri gözlere dönüp "Neredeyim?" diye sordum.
"Lómion." dedi melodi gibi çıkan sesiyle. Şaşkınca karşıda, ağaçların arasındaki berrak göle baktım. "Lómion da nedir?"
Yüzünde bir gülümseme oluşurken "Avery türünün yaşadığı yer elbette." dediğinde ona baktım hızla. "Sen bir Avery'sin. Ama bu nasıl olabilir? Sadece ben kalmıştım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avery: Metanoia
Fantasía- Avery serisinin ikinci kitabıdır. °Tamamlandı. Karanlıktan kurtulmak için önce ona teslim olmalısın. & Düzen değişiyor, bilinenler usulca bilinmezliğe yelken açıyor. Gecenin karanlığı artık gündüzlere de hükmetmeye başlarken ölümler zamana yayılı...