41. Bölüm

705 113 98
                                    

Merhaba,
Nasılsınız?

Yorum sınırı yine elli. Bol bol yorum yapın olur mu? Keyifli okumalar dilerimm 💓

🌠

Göz kapaklarımda yakıcı bir his, açık olmayan gözlerimi bile kamaştıran bir ışık vardı. Yedi katlı binadaydım, yukarıya çıkıyordum ama gözlerim kapalıydı. Duvarlara kollarım sürtünüyor, ayaklarım merdiven basamaklarını tırmanırken yalpalıyordu. Karanlıkta yürümek mi daha zordu ışıkta mı karar veremiyordum.

Elimde bir ağırlık hissedince bakmak istedim ama gözlerimi açamadım. Işık göz kapaklarımı kapalı durması için adeta zorluyordu. Parmaklarımın arasında duran şeyin bir kabza, bir kılıcın kabzası olduğunu görmeden de bilecek kadar çok kılıç kullanmıştım.

Kılıcın kabzasından elime doğru tuhaf bir akım yayılıyordu ve aynı akım bedenimde turlayıp yeniden kılıca dönüyordu. Sanki benim bir parçamdı.

"Burada birileri var." Ses bütün binadaydı, kısık sesle konuşmaya çabalıyordu ama her yerde yankılanıyordu. "Buraya yalnız gelmemem gerektiğini biliyordum!"

Etrafımda döndüğümü hissettim, sesin sahibini bulamıyordum ve yerini hiçbir şekilde saptayamıyordum. Binanın içinde bir yerlerdeydi, benim burada olduğumu biliyordu. Altıncı kata ulaştığımda ışık arttı, o tanıdık yakıcılık tenimi selamladığında midemin kavrulduğunu düşündüm.

Az sonra olacakları biliyordum, patlamanın dışarıya çıkmasını engelleyebilmiştim ama binanın içi için aynı durum söz konusu değildi. Binanın içindeki sesin sahibi patlama yüzünden ölecekti. Çık buradan, diye bağırmak istedim fakat başarısız oldum.

Sesler kesildi, ışık bir anda her yere ulaştı ve kulaklarım uğuldadı. Sesin kaynağı yoktu. Işığın kaynağı yoktu. Binada yalnızdım ve canlı kalan tek kişiydim. Elimdeki kılıç parmaklarımın arasından kayıp düştüğünde zeminde yarattığı tangırtı bütün zamanların etrafında dolaştı ve en sonunda zihnimde yankı buldu.

Gözlerim açıldığında beyaz tavanla karşılaştım, bu babamın evinde bulunan odamın tavanıydı; terk edilmiş binanın tavanı değil. Flair kendine geldikten sonra dinlenmek üzere odaya çekilmiştim çünkü bedenimi zar zor ayakta tutabiliyordum. Pencereden içeriye doluşan güneş ışığı yüzüme vuruyordu, anlaşılan sabaha dek aralıksız uyumuştum.

Yataktan yavaşça doğrulduğumda birbirine karışmış saçlarım elektriklenmiş halde yüzüme geldi ve duş almam gerektiğini bana hatırlattı. Berbat durumdaydım, dünkü kıyafetlerimi çıkarmadan uyuyakalmıştım ve üzerimde yanık kokusu vardı.

Yataktan çıkıp dar gardıroba ilerledim ve içindeki kıyafetlerimi karıştırdım. En sonunda birkaç parça kıyafet ile banyonun yolunu tuttum ancak içeride biri vardı. Babamın küçük evinin en büyük sorunlarından biri buydu sanırım, yalnızca bir banyo vardı ve ev her zaman kalabalık olduğu için sıranın gelmesi uzun sürüyordu.

Kıyafetlerimi odaya bırakıp salona ilerledim, mutfaktan gelen tıkırtıları önemsemedim ve koltukta oturan babama yaklaştım. "Banyoda kim var?"

"Andriel." diyerek güldüğünde suratımı asıp koltuğa oturdum. Sabah sabah buraya gelmesi yetmezmiş gibi bir de duş sıramı mı çalıyordu?

"Mestra'nın inşa edilmesinin aciliyetini şimdi daha iyi anlıyorum." diye söylenirken üzerimin halini gösterdim. "Yoksa daha çok duş sıram çalınır."

Babam bugün benim aksime keyifli görünüyordu. Rüyanın etkisinden mi bilmem ben aksi ve keyifsizdim. Rüyamda binanın içinde birinin patlama yüzünden öldüğünü görmüştüm ve içten içe bunun gerçekten yaşandığını düşünüyordum. Kimsenin olmadığını biliyordum ama ya gözden kaçmışsa? Ya varlığını fark edememişsem?

Avery: Metanoia Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin