Dizlerimin üzerine düşerken bütün ormanın döndüğünü hissettim. Bir kez daha. Ayağa kalkmaya çalıştığımda yüzüme gelen yumrukla tamamen yere kapaklandım.
Günlerdir, belki de haftalar olmuştu, Leroy'un hırsı dinmek bilmiyordu. Geceler ve gündüzler birbirine karışıyor, artık saymakta zorlandığım günleri birbiri ardına sıralıyordu. Neredeyse her günüm aynı geçiyordu. Uyan, bütün gün acının ruhuna dağılmasına engel olmaya çalış ve uyu. Genellikle gördüğüm kâbuslar yüzünden uyuyamıyordum fakat bu, diğer her şeyin yanında o kadar küçük bir detaydı ki, bahsetme zahmetine bile girmiyordum.
"Kalk ayağa!" diye seslenen Leroy'a kafamı çevirip baktım. Ellerimi yere koyup oturur hale gelirken ağzımdan akan kanı yere tükürdüm. "Biraz dinlenmek istiyorum. Zaten dün geceden beri hiç durmadan çalışıyorum."
"Hayır. Başarana dek dinlenmene izin vermeyeceğim." dediğinde başımı eğerek gözlerimi yumdum. Yorgun hissediyordum ve ne yazık ki bu fiziksel bir yorgunluk değildi. Leroy ile yaptığımız çalışmalar benim için duygusal anlamda yeterince yorucuyken, zihnim de artık pes etme raddesine gelmişti.
"Delirmişsin sen." diye fısıldayıp gözlerimi araladım ve ona baktım. "Hauhet'te geçirdiğin dört yıl seni delirtmiş."
"Asıl deliren sensin!" diyerek önüme kadar geldi ve kılıcının ucunu boynuma yerleştirdi. Sivri kılıç boynuma hafifçe battı. "Pes mi ediyorsun yani?"
"Pes ediyorum!" diye bağırıp kılıcı ittim öfkeyle. "Tamam mı? Pes ediyorum! Rahat bırak beni."
Sırtımı ağaca yasladım ve dizlerimi kendime çektim. Donuk bakışlarım toprağa düşerken iç çekerek uzaklaşmaya başladı. Yerdeki kılıcı alıp inceledim. Aldığım onca eğitim aklımdan uçup gitmişti sanki. Suçluluk duygusu, beni öyle bir sarmıştı ki ölsem dahi kurtulamazdım. Leroy, bunu düzeltebileceğini sanıyordu. Bu bir yanılgıydı. İnsan düşüncelerini ve hislerini engelleyemezdi.
Annemin ölümüne engel olamamıştım. Bu suçluluk beni asla terk etmeyecekti. Omuzlarıma düşen saçlarımı tutup iki yana ayırdım. Dalgın bakışlarım kızıl saçlarıma takıldığında kaşlarım çatıldı. Her bir teli uğursuzluk taşıyor gibi görünmüştü o an gözüme. Ani bir kararla omuz silkerek kılıcı kaldırdım. Belki de değişikliğe ihtiyacım vardı. Yeniden başlama imkanımın olduğunu gösteren küçük de olsa bir işarete.
Sağ omzuma düşen saçları sıkıca tutup kılıçla kestim. Omuzlarıma düşen kısa saçlara baktım birkaç saniye. Aynı şeyi sol omzumdan sarkan saçlara da yaptım. Yere düşen kızıl saç tutamları sinirimi bozmuştu. Elimi saç diplerime yerleştirip gözlerimi yumdum. Bu kızıl renk benimle yeterince yol kat etmişti. Odaklanıp saçlarımın rengini büyüyle eski rengine çevirdim. Koyu kahverengi.
Leroy ağaçların arasından çıkıp yerdeki saçlara göz attı. Bu konu hakkında yorum yapmak yerine "Bu kadar kolay pes etmene izin veremem." diye çıkıştı.
Şikayet eder gibi kılıcı yerdeki saçların arasına fırlatıp "Senden izin aldığımı mı sanıyorsun?" diye bağırdım.
"Pes ediyorsan, annen gibi babanın da ölümünü görmek zorundasın! O adamın yeniden ölmesine tanıklık edeceksin. Neydi adı? Ares." diye karşılık verdi acımasız bakışlarıyla. "Onu seviyorsun değil mi? Ares ölecek ve bu kez geri dönüşü olmayacak. En yakın arkadaşlarını bir bir avlayacaklar. Ağabeyinin cesedini bile bulamazsın muhtelemen. Pes ediyorsun demek? Öyleyse binlerce masum insanın kanı Alchera ve Yancy'nin olduğu kadar senin de ellerinde olacak."
Öfkeli bakışlarımdan kendine düşen payı yeterince almış gibi birkaç adım geriledi. Nereden vuracağını biliyordu. Ağaca tutunup ayağa kalktım. "Devam et."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avery: Metanoia
Fantasy- Avery serisinin ikinci kitabıdır. °Tamamlandı. Karanlıktan kurtulmak için önce ona teslim olmalısın. & Düzen değişiyor, bilinenler usulca bilinmezliğe yelken açıyor. Gecenin karanlığı artık gündüzlere de hükmetmeye başlarken ölümler zamana yayılı...