Merhaba, nasılsınız?
Umarım iyisinizdir. Finale son iki bölüm kalmışken bol bol yorum yapıp beni mutlu etmeyi unutmayın.
Bu arada evet,
Son iki.
Bölüm sonunda buluşalım, tepkilerinizi merak ediyorum. Keyifli okumalar dilerim.
🌠
Rüzgârın içinde bir ağıt yankılanıyordu, denizin dalgaları öfkeyle kayalıkları dövüyordu. Gökyüzünde toplanan kara bulutlar ruhumda biriken acıdan daha yoğun değildi. Ağlıyordum, sayamadığım dakikalar belki de saatler boyunca ağlıyordum.
Ares'in kollarında ağlıyordum ve o susmamı istemiyor, yalnızca sarılıyordu. Benim ona yapamadığımı yapıp destek oluyordu. Ben onun yapamadığını yapıp çığlıklar atarak ağlıyordum. Orada acılarımız birdi, ikimiz de aynı kayıpları yaşıyorduk.
Oliver'ın öldüğü günü anımsadım. Ona bunu söylediğim anı hatırladım ve daha çok canım yandı. Belki o da ağlamak istemişti ama kendini tutmuştu. Gözleri yaşlarla dolmuştu, ağlayacağını düşünmüştüm. Ağlamadı. Bu acıya nasıl dayanmıştı? Ben ağlarken bile bu acıya katlanamıyordum, o nasıl gözyaşı akıtmadan durabilmişti?
O an fark ediyordum ki bizim geçmişimiz ve geleceğimiz bir yazılmıştı. Önce o annesini ve babasını kaybetmişti sonra ben. Önce o güçleri yüzünden kontrolden çıkmaya başlamıştı ardından ben bunu yaşamıştım. Önce ben onu kaybetmiştim sonra o beni; birbirimizin ölümünü izlemiştik, her ne kadar benim yaşadığım gerçek bir ölüm olmasa da.
Belki de bu yüzden birbirimize bu kadar bağlanmıştık. Eş acılar eş ruhlar demektir. Bizim acılarımız da ruhlarımız da kalplerimiz kadar birbirine eşti.
Güçsüz düşen kollarımı ona daha sıkı sardım. Kaybolacağından korkarak, geleceğin bizi de birbirimizden koparacağını düşünerek sarıldım. Anneme de bu şekilde sarılsam benimle kalır mıydı? Babama da böyle bırakmayacağımı hissettirecek kadar sıkı sarılsam yaşar mıydı?
"Onu görmeliyiz." dediğinde beni kırmaktan korkar gibi alçak sesle konuşmuştu. Yağmurdan ıpıslak olmuş saçlarımı yüzümden çekti. Gözleri acı içindeydi, ben ne hissedersem o da aynısını hissediyordu. "Elrod'u son kez görmeliyiz."
Başımı sallasam da bir süre ayağa kalkacak gücü kendimde bulamadım. O da acele ettirmedi, hazır olmamı bekledi. Ayağa kalkarken bacaklarım titriyordu, hayır aslında bütün bedenim titriyordu. Ayağa kalkmamda yardım etti, sonrasında da kollarını bedenimden ayırmadı çünkü her an düşecek gibiydim.
"Portal açabilecek durumda değilsen Kral Albert ile konuşacağım. Bizim için bir araç ayarlayacaktır." dediğinde titreyen elimi kaldırıp mor parıltıların önümüzde belirmesine izin verdim ancak babamın evini düşünürken gözyaşlarım yeniden akmaya başlamıştı. Portaldan geçtik ve o tanıdık evin önüne ulaştık.
Dışarısı sessiz ve sakindi, evin içinden bile neredeyse hiç ses yükselmiyordu. Ares bana destek oldu ve eve doğru yürümeme yardım etti. Çitleri aştık, bahçede yürüdük ve basamakları çıktık. Kapıyı çalarken elim titredi. Beklerken nefesim kesildi. Kapı açılırken dengem sarsıldı.
Kapıyı açan Henry ile göz göze geldiğimizde bir an ikimiz de kalakaldık. İlk adım atan ben oldum çünkü o üzüntüsünü göstermeyi bilmezdi. Kimse acısını yaşamayı öğretmemişti ona. Sıkıca sarıldığımda ağlıyordum. Dünyada bir başına kalmış iki insan nasıl sarılırsa öyle sarıldık.
![](https://img.wattpad.com/cover/231410968-288-k726973.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avery: Metanoia
Fantastik- Avery serisinin ikinci kitabıdır. °Tamamlandı. Karanlıktan kurtulmak için önce ona teslim olmalısın. & Düzen değişiyor, bilinenler usulca bilinmezliğe yelken açıyor. Gecenin karanlığı artık gündüzlere de hükmetmeye başlarken ölümler zamana yayılı...