39. Bölüm

4.2K 426 165
                                    




          Giden gittiği ile kalırmış.Asıl geride kalanlara olurmuş olan.Hele birde etrafında adam gibi adamlar yoksa vay haline o insanın...

   "Anaaaa!anaaaaaa!"

""Anagurban,ne oldu sene .?"

"Ana,emmimin oğlu mıstık abim ...dediki;
Senlen gardaşların bizim hizmekarımız olcahsız.Anazı da anamgil köyden yollıyacahlar "

"Tövbe,tövbe"

"Ana ben de taş attım kafası yarıldı,kan aktı kaçtım geldim"

"Vışşşş! Oğul sen ne ettin ?nerde mıstık?"

"Ana ben yapmayacaktım ama çok zorladı beni,yanında gardaşları da vardı hepsi güldüler bende dayanamadım yerden aldığım gibi attım taşı"

  Biraz sonra mıstığın anası kapıya dayanmış ,Zeliş gelin oğlunu korumasa kadın parçalayacaktı nerde ise çocuğu.

  Erkekler akşam çayırdan gelmiş,oğlunu başı sarılı gören babası tıpkı karısı gibi Zeliş gelinin kapısına dayanmıştı.Ama ne yazıkk ki bu sefer Zeliş oğlunu koruyamamış ,amcası bir güzel dövmüştü Zekeriya yı.Zeliş önüne geçtiğinde ise oda nasibini almış, ana oğul iyi bir dayak yemişti.

     Zeliş uzun zamandır hiç böyle kötü bir gece geçirmemişti.Oğluna mı yansın kendine mi bilememiş,sabaha kadar dört yavrusuna sarılmış ağlamıştı.

  Sabah olmuş gün aymıştı.Hiç uyumadan güne başlamıştı zavallı kadın.O gün de gündelikçi olarak aşağı köyden birinin tarlasını çapa yapmaya gidecekti.Kendini çok yorgun ve güçsüz hissediyordu,ama mecburdu .Kalktı namazını kıldı,çocukların önüne çay ve biraz kuru ekmek koydu ,kendi yiyemedi önce onlar doysun kalırsa yerim diye.Halil oğlunu yolcu etti çobanlık yapıyordu ,anasına yardım ediyordu küçük kuzusu.Diğer çocuklarını aldı yanına tarlaya çalışmaya gitti.Zekeriya da yardım etti anasına.İkindi ezanları okunurken işini bitirmiş oğulları ve tarla sahibinin verdiği dört avuç un ve bir kalıp peynir ile eve dönüyordular.

  Köyün içine girdiklerinde kendini bilmez cahil kadınların aralarında fısır fısır konuştuklarını ,onlara bakıp gülüştüklerini gördüler.

Zeliş kadın tıpkı bir erkek gibi giyinip ağzını yüzünü kapatıyordu.Kimse bakıp peşinden dul kadın gelmesin diye.Zaten köyde ki ahlaksız erkekler canına tak etmişti.

" hele hele yalandan da heryerini sarmış sarmalamış"

"He bacı he,dün gece böyük gaynı ey bir dövmüş bunu "

"Vışşş ,niyeki hız?"

"Neye olacah,kapının önünden erkek eksik olmir "

"He bacı ,bu yakında bizim erlerimize de göz goyar"

İşte böyle fısır fısır konuşur dururdular.
Zeliş kadın ise işinde gücünde ,çoluk çocuğunu doyurmanın derdinde,kaşını gözünü bile kaldırıp kimseye bakmazdı.

Günler böyle böyle geçiyordu.Karakış gelmiş havalar deyim yerinde ise buz kesiyordu artık.Zeliş ve ikiz oğulları çalışmış çabalamış kışa az da olsa hazırlık yapmıştılar.Kıt kanaat geçinip yaza atacaktılar inşaallah kendilerini.

O sıralarda da eltisi ile ortanca kaynının kavga gürültüsü hiç bitmiyordu.Kadın tutturmuştu "Zeliş sene göz koymuş ,bene kuma gelecek" diye hergün kavga çıkartıyordu.
Büyük eltide küçüğü iyce gaza getiriyordu.
"Gız elti bu yosma bizim gocalarımızı elimizden alacah.Hadi benim herifden birşey olmaz yaşı başı geçmiş ,amma senin erin daha genç.Dikkat et bah .Demedi deme !"

ZELİŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin