BÖLÜM 5

477 52 14
                                    

Helllooooğ. Yıldızcığı doldurmayı ve yorumlarda kendinizi belli etmeyi unutmayın.

İYİ OKUMALAR

Kurallarını bilmediğin herhangi bir desteğinin olmadığı oyunda kaybetmeye mahkûm olduğunu bazen kendini yormadan ve yıpratmadan kabullenmen gerekir. Çünkü bilirsin ki ötesi seni aşar. Benimkisi de o hesaptı. Bırakın kuralları bilmeyi bir oyunun içinde olduğumu bile son ana kadar fark edememiştim. Hoş bilsem de ne kadar başarılı olurdum orası tam bir muammaydı.

Bu dünyaya geldiğim ilk an bana Tanrı tarafından özenle hazırlanmış, kuralları hakkında herhangi bir fikrimin olmadığı bir oyunun içerisine düşmüştüm. Ben ana rahmine düştüğüm ilk an Tanrı ilmek ilmek işlemeye başlamıştı bu oyunu ya da kaderi mi demeliydim bilemiyordum. Sahi kaderin bu tür oyunlardan farkı neydi? Bence Tanrının her bir birey için özene bezene hazırladığı kader bu evren üzerinde oyun olarak adlandırılabilirdi.

Hepimiz bir oyunun içine doğup büyüyorduk. Kimimiz bu oyunu kurallarına göre oynayıp kazandığını sanıyor, kimimiz başarısızlığı doğrudan kabullenip başına gelen hiçbir şeyi sorgulamıyordu. Kimimiz ise daha farklı şeyler yapıyordu. Buna karşın yapılacak çok seçenek vardı ve bir o kadarda hiç seçenek yoktu.

Tanrı yarattığı her bir birey için adına kader dediği bir oyun hazırlamış ve bunun sonucunda yapılacak seçimleri de yarattıklarının tercihine bırakmıştı. Özenle hazırlanan bu zorlu oyunda her ne kadar seçimleri yarattıklarına bırakmış olsa da onları başıboş bırakmamış ve adına insanlık dediği bu kısma diğer yarattıklarına vermediği birçok üstün haslet ve meziyet bahşetmişti. Bunlardan en önemlileri ise akıl ve iradeydi.

İnsanoğlunu diğer yaratılanlardan ayıran en önemli özellikler bunlar değil miydi zaten?

İçerisine düştüğüm şeyden bir haber yıllar bir göz kırpması gibi geçip giderken ben tüm bu karmaşanın ortasında her ne kadar tek başıma debelenip durmuş olsam da sonunda az çok bir şeyleri fark etmiş ve bunun getirisinde ipleri kendi elime almıştım.

Tanrı her ne kadar hayatım hakkındaki seçimleri bana vermiş olsa da ben bunu fark edip ipleri elime alana kadar başkaları tarafından yapılmıştı o seçimler. Çoğu kişiye göre erken fark ettiğim bu durum için kendimi kısmen şanslı sayıyordum.

Ne kadar süredir susuyorduk bilmiyordum ama gün çoktan doğmuş, içerisinin güneş ışığıyla aydınlanmasını sağlamıştı. Ne demesi gerektiğini bilmiyor gibi bir hal içindeyken fazlasıyla düşünceliydi Ares. Oysa bir şey demesine gerek yoktu. Çünkü ben bugün o kapıdan çıkacak, doğruca annemin ayaklarına gidecek ve bir daha onu görmeyecektim. Her şey bu kadar basitti. Basit ve acı.

İri elleriyle usulca yüzünü sıvazlamasını dalgınca izlerken ansızın bana dönmesiyle göz göze geldik ve bir süre öyle kaldık. Anı kısa tutan taraf o olurken konuşmasıyla süregelen sessizliğe de bir son verdi.

"Burada kal."

Ne dediğini anlamazken bir süre sessizce suratına baktım. Burada nasıl kalabilirdim? Yaşım küçüktü ve böylesine büyük bir şehirde elimde herhangi bir diploma olmadan nasıl kendi ayaklarımın üstünde durabilirdim bilmiyordum. Üstüne üstlük yapayalnızdım. Ben burada tek başıma yapamazdım buradan korkar, buraya tutunamazdım.

"Anlamadım?" diyerek zihnimin içindeki kaostan kısa süreli çıktım ve onları az öteye iteledim.

Karşımda gerçek anlamda bir çıkmaza girdiği belli olan ve bir şeyler yapmak istiyormuş izlenimi veren Ares ne diyeceğini bilemez halde dururken ben hala dediği şeyde bir şeyler anlamlandırmaya çalışıyordum.

LÂL -EHVENİŞER-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin