Şu anda bir ilk yaşanıyor arkadaşlar. Daha önce hiç bu kadar uzun bir bölüm attım mı bilmiyorum. Hemen bölüme geçin ben sizi her zamanki gibi bölüm sonunda bekliyorum.
Bu arada bölüme başlamadan multimediadaki elbiseye bakın. Lavinia'nın elbisesi bu. Ama ne elbisesi? Onu bölümde öğreneceksiniz hadi koşun!
İYİ OKUMALAR
Acıyordum. Bu acımak, bedenimin her bir zerresinin ağrıdan sancıması anlamındaydı ve buna benliğimde dahil olalı çok oluyordu. İlk acıyışım değildi tıpkı son olmadığı gibi. Hissettiğim acının alışamadığım bir his olması alıştığım bir durumdu. Hissettiğim bedensel acıların yanı sıra büyük bir hissizlikte vardı duygularımın arasında. Her ne kadar kulağa tuhaf gelse de hissizlikte bir histi.
Görüş alanından gardiyanların yönlendirmesiyle çıkalı birkaç dakika oluyordu. Geldiğim yolları geri dönüyordum. İki yanımda beni görüş alanından çıkartan gardiyanlar durmaksızın bana bir şeyler diyorlardı ama onları dinleyemiyordum. Zihnimin tamamı Ares'te ve vereceği tepkideydi. Kızacaktı hem de çok kızacaktı. Umarım kızgınlığı onu benden uzağa itmezdi çünkü bu haldeyken olmasını isteyeceğim bir durum kesinlikle değildi. Zaten yeni yeni aramız düzeliyordu.
"Hanımefendi bir revire görünseniz iyi olur böyle gitmeyin. Hem tutanak tutulacak şikayetçi olmayacak mısınız?" diyen gardiyana kısa bir bakış attım. Samimi bir endişeden çok etekleri tutuşmuşa benziyordu.
Gardiyanlarda kendi derdine düşmüş, içeride yaşanan fiyasko durumun ceremelerinden nasıl kaçsak derdindeydi. Şikayetçi olacağımdan korkuyor olsalar gerekti.
Başımı olumsuzca iki yana salladım ama bunun kötü bir fikir olduğunu dönen dünyamdan anlayarak buna hızlıca bir son verdim. "Gerek yok eşim kapıda beni bekliyor bir an önce gitmek istiyorum. Şikayetçi falan da olmayacağım."
İki elimi de istemiyorum anlamında havaya kaldırarak onlardan uzaklaşmaya başladım. Bir an önce buradan çıkmalıydım. Ben içeri gireli ne kadar olmuştu bilmiyordum ama Ares'e dediğim süreden fazla kaldığımı biliyordum. Şu anda ne tutanakla ne de şikayetle uğraşacak durumda değildim.
Olabildiğince sağlam atmaya çalıştığım adımlarıma arada kendiliğinden sarsılıyormuş gibi dönen başım hiç de kolaylık sağlamıyordu. Yüzümde bir çok nokta karıncalanma hissinin altında derinden bir sızı barındırıyordu. Dudağım sızlıyordu. Ellerimdeki kan çoktan kurumuştu ve o kurumuş kandan suratımda da olduğunu biliyordum. Kanın kuruduğu kısımlarda derim iyice gerginleşmişti.
Tamamıyla olmasa da en azından bedenen sağlam geldiğim yolları bir savaştan çıkmışçasına geri dönmem beş dakikamı aldı. Gerçekten de bir savaştan çıkmıştım ve bu sefer savaş sanırım tamamen bitmişti. Kim kazanmıştı bir fikrim yoktu ama bence herkes kaybetmişti. En çokta ben kaybetmiştim.
Dışarıya attığım ilk adımımla soğuk hava bedenimle hali hazırda var olan titremeyi artırırken yağmurun tamamen durmuş olduğunu gördüm. Havada cildi yakan kuru bir soğukluk vardı. Sis etrafı iyice abluka altına almıştı.
Adımlarıma ara vermeden doğrudan otoparka doğru ilerlerken olabildiğince sık adımlar atıyordum. Bakışlarım pek odak noktalı olmasa da kendimi zorlayarak aracı aradım. Çokta büyük olmayan otoparkta anında kendini belli eden son model aracı gördüğümde gerginliğimin arttığını hissettim, aracın kaputuna yaslı bir biçimde sigara içen Ares'i fark ettiğimdeyse nefesimin kesildiğini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LÂL -EHVENİŞER-
Genç KurguKitabın yayınlanma tarihi: 07.07.2021 "Sadece bir şeyi merak ediyorum. Neden ben?" dedim. Son sözcüklerimde sesimin titremesine engel olamamıştım. Gözlerim hala daha doluluğunu koruyordu. Sertçe esen rüzgarın şiddeti iyice artarken bedenimi esir ala...