Been geldim, bölümü sizlere bıraktım ve gittim. Yıldızcığı doldurmayı, yorumlarda kendinizi belli etmeyi unutmayın.
İYİ OKUMALAR
13 Kasım Cuma akşam saatleri.
Koskocaman okyanusun tam ortasında acılarımdan doğan bir sürü vahşi balığın arasında savunmasız bir halde yapayalnız kalmıştım. Gökyüzü kapkara bulutlarla bezenmiş, her an şimşeklerini çakıp şiddetli yağmurunu yağdıracak gibiydi ve ben bunca şeyin ortasında bir başımaydım. Yüzme bilmeyen böyle havalardan ödü kopan bir kız çocuğuydum ve ben hayatında daha önce hiç deniz bile görmemiştim. Tüm bunlarla nasıl mücadele edebilirdim?
Akıttığım göz yaşlarımdan oluşan bu okyanusta bir başıma boğularak ölüyordum ve etrafımda acılarımdan doğan vahşi balıklar sinsice dolaşarak yavaş yavaş gerçekleşen ölümümü keyifle seyrediyordu. Ölmemi büyük bir açlıkla bekliyorlardı çünkü sonucunda bu cılız bedenim onların bir öğün yemekleri olacaktı.
Sonra derinlerden bir ses duyulmaya başladı. Her yeri kaplayan bu sesle bir anda tüm dünyam karardı ve okyanusun orta yerinden kör bir karanlığa geçiş yaptım.
Karanlıklar içinde kalan bedenim hala duyulmakta olan sese kulak kabartırken neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. O anda bedenimi saran sarsıcı acıları hissetmemle tüm bunların bir hayal silsilesi olduğunu anladım.
Kısık bir inlemeyle araladığım gözlerim bir şeyler anlamak istercesine etrafta dolanırken yerde cenin pozisyonunda yattığımı fark ettim. Daha sonra dibimde ısrarla çalmakta olan telefonum dikkatimi çekti. Ekranda bilinmeyen bir numara ısrarla beni arıyordu. O zaman her şey bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.
O ısrarla arayan kişi Ares'ti.
Çektiğim acıya aldırmadan telefonuma uzandım ve onu titreyen ellerimle avuçlarımın arasına aldım. Puslu görüşüm ve titremekten işlevsiz hale gelen parmaklarımla aramayı yanıtlamam uzun sürerken arama ben daha onu yanıtlayamadan sonlandı. Ekranda buğulu bir biçimde gördüğüm ondan gelen on yedi cevapsız çağrı şaşırmama sebep olurken tekrardan ondan gelen bir arama telefonumun titreyerek çalmasına sebep oldu. Bu sefer daha hızlı davranarak aramayı yanıtlarken telefonu bin bir zorlukla kulağımın hizasına çıkardım.
"Lavinia neredesin?"
"A-ares."
Aramayı sonunda yanıtlamamla karşıdan derin bir soluk verme sesi geldi. Telefonu sağ elimle kulağımın hizasında tutmaya çalışırken bir yandan da bulunduğum yerde doğrulmaya çalışıyordum.
"Seni ilk bulduğum yerdeyim neredesin söyle?" dedi hızlıca.
Sahiden gelmiş miydi? Benim bir telefonumla İstanbul'dan kalkıp buraya benim için gelmiş miydi? Bu içimi sımsıcak yaparken gözlerim derin bir burun sızlamasına eşlik ederek doldu.
"Geldin mi?" derken sesim titrek ve kısık çıkıyordu. Başım feci halde ağrıyordu. Bedenim en basitinden herhangi bir darbeyi daha kaldıramaz haldeydi.
"Geldim. Bana nerede olduğunu söyle?"
Bunu onun ağzından duymak içimin değişik bir hisse kapılmasına sebep olurken bir süre ne diyeceğimi bilemedim ve sadece gözlerimden sessizce yaşlarımı akıttım. Ağlamamak için verdiğim tüm mücadelem bu cümleden sonra yok olurken ben hala daha ayaklanabilmiş değildim.
"Lavinia! Bayıldın mı yine? Hay sikeyim böyle işi!"
Normal bir zamanda olsak nedensizce bu tepkisini o canlı kanlı karşımdayken görmek isterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LÂL -EHVENİŞER-
Teen FictionKitabın yayınlanma tarihi: 07.07.2021 "Sadece bir şeyi merak ediyorum. Neden ben?" dedim. Son sözcüklerimde sesimin titremesine engel olamamıştım. Gözlerim hala daha doluluğunu koruyordu. Sertçe esen rüzgarın şiddeti iyice artarken bedenimi esir ala...