Hemen hemen hemen bölümü okumaya koşun. Ben her zamanki gibi bölüm sonunda sizi bekliyor olacağım.
İYİ OKUMALAR
Lanet... Bir is gibi üstüme sinmiş ve sinsice etrafımı kuşatmış bir lanet. Ne düşüneceğimi ve bu konu hakkında ne yapabileceğimi bilmiyordum. Şu anda bildiğim tek bir şey vardı o da delirmemem için tüm bunların benim suçum olmadığına kendimi inandırmam gerektiğiydi.
Üzgündüm ve aynı zamanda da mutluydum. Üzgündüm çünkü en çok o bebeğin yaşamaya hakkı vardı, mutluydum çünkü büyük bir kıyametin kıyısından dönmüştü. Bu kıyamet onun genlerinin bir kısmını aldığı babasıydı. Bu kıyamet doğacağı evdi.
Doğduğun ev kaderindir diye bir söz vardı. İlk duyduğum zaman bu sözü pek anlamlı bulmasam da çok uzun zamandır fazlasıyla anlamlı gelmeye başlamıştı. Çünkü çok uzun zamandır doğduğum evin kıyametini yaşıyordum. O bebeğinde benimle aynı eve doğmayacak olması belki de şu andaki tek tesellimdi.
Bir de Ares vardı. Ona tam olarak tesellim diyemezdim ama saatlerdir yanımdan bir an olsun bile ayrılmamıştı. Artık sabah olmuştu. Hava aydınlanalı birkaç saat oluyordu. Ahu hala daha yoğun bakımdaydı, bebeğin cansız bedeni ise morgda.
Bizse Ares'in fikriyle son iki saattir hastanenin kafeteryasındaydık. Ares sürekli yemem ve içmem adına bir şeyler alıyordu ama benim yaptığım tek şey almış olduğu çaylardan içmekti. Canım hiçbir şey istemiyordu ama içim o kadar çok üşüyordu ki kendimi o çayları içmek zorundaymışım gibi hissediyordum. Isınmak için. Lakin ne kadar çay içmiş olursam olayım hiçbir kaynar çay içimdeki ölüm soğukluğunu kıramamıştı. Hala daha üşüyordum.
"Bundan sonrası için ne planlıyorsun?" dedi Ares son on dakikadır aramızda olan sessizliği bozarak.
Kafeteryaya geldiğimizden beri bana neler planladığımı ve neler yapacağımı sorup durmuştu. O kadar ısrarcıydı ki en sonunda dayanamayarak ona yarım yamalak eğer Ahu bugün böyle olmasaydı onu başka bir şehre yeni bir hayata göndereceğimi, babama da onun hakkında uydurduğum sahte ölümü anlatacağımdan bahsetmiştim.
Kurduğum plana dair tek bir yorumda bile bulunmamıştı. Büyük bir sessizlik içerisinde sadece beni dinlemişti.
Sahtede olsa planladığım ölümlerden birinin gerçekleştiğini Ares'e bunları anlatırken fark etmiştim. Neydi bu? Benim lanetim miydi? Fark ettiğim ayrıntı boğazımda büyük bir yumrunun oluşmasına ve benim uzun bir süre rahat nefes alamama sebep olmuştu. İçten içe umuyordum ki bu benim lanetimden dolayı olmamış olsundu. Artık kendimi o kadar şansız ve lanetli bir ucube gibi hissediyordum ki bunun vermiş olduğu rahatsızlığı kelimelerimle tarif edemezdim.
Ares'te fark etmiş miydi bu durumu? Ne düşünüyordu bu konu hakkında? Bu konuda hiçbir yorum yapmamasına bakarsak galiba o da benim gibi düşünüyordu. Bu düşünceleri için onu yargılayamazdım. Ben bile lanetli olduğumu düşünürken başkaları da böyle düşünse ne değişecekti?
"Çok şey." dedim tok bir sesle ama düşük bir desibelde. Aslında cevap hiçbir şeydi ama bunu Ares'in bilmesine gerek yoktu. Artık yalanlar ağzıma yuva yapmıştı. Önceden ne diyordum kendim için? Ben yalan söylemem. Dışarıdan iyice delirmiş gibi gözükeceğimi bilmesem buna kahkahalarla gülerdim şu anda.
Değişiyordum. Gün geçtikçe ben olmaktan çıkıyordum. Ya da? Belki de asıl ben oluyordum kim bilir? Yapmam dediğim ne varsa yaparken buluyordum kendimi. Ben yalandan nefret ederdim ki bu hala daha böyleydi ama hayat beni öyle bir yere sürüklemişti ki artık kendimi sevdiğim hiçbir şeyi yaparken göremiyordum. Her işim zorundalık, isteksizlik ve nefret doluydu. Nefret ettiğim ne varsa hayatımdaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LÂL -EHVENİŞER-
Teen FictionKitabın yayınlanma tarihi: 07.07.2021 "Sadece bir şeyi merak ediyorum. Neden ben?" dedim. Son sözcüklerimde sesimin titremesine engel olamamıştım. Gözlerim hala daha doluluğunu koruyordu. Sertçe esen rüzgarın şiddeti iyice artarken bedenimi esir ala...