BÖLÜM 36

111 38 0
                                    

Hemen bölüme koşunnn. Biliyorsunuz ki bölüm sonunda buluşuyoruz.

İYİ OKUMALAR

"Sohbet etmeye mi geldin Kubat? Ne işin var senin burada?"

Yüzünde son derece rahat bir ifadeyle beni izledi bir süre. Gerginliğin ve ne olduğunu çıkaramadığım bir duygunun iliklerime işlediğini fark edene kadar sürdü bu durum.

"İşin aslı evet, sohbet etmeye geldim diyebilirim." dedi aynı rahatlığını sürdürerek.

Ne istediğini bilmiyordum ama onun çoktan benimle işinin bitmiş olması gerektiğini biliyordum. Yine hangi oyuna meze olduğum düşüncesi de sinsi sinsi aklıma geliyor ve ayrı bir dengemi şaşırtıyordu.

"Ben seninle sohbet falan etmeyeceğim. Defol buradan!"

Başıma şu an bir şey gelecek olsa ne bir polisi arayacak telefonum vardı ne de beni duyacak bir insanoğlu. Hava kararmış sayılırdı. Sokak lambaları çoktan aydınlanmıştı keza mezarlığın seyrek aydınlatmaları da öyle.

"Fazla gerginsin. Bu gerginlik sana Sancaktar'lardan geçmiş olmalı." dedi oldukça önemli bir tespit yapıyormuşçasına.

Benim gergin olmam için onlarla olmama gerek yoktu. Benim hayatım buna gayet yetiyor ve artıyordu da ama o bunu bilmiyordu ve bilmesine de gerek yoktu.

Bakışları arkamda kalan mezara kaydı bir an. Ardından ağır çekimde bana döndü. Suratı ifadesizdi. "Annenin sonu için üzgünüm." dedi. Yüz ifadesi duygulanmış bir hale bürünse de ses tonu tam bir ruhsuzu andırıyordu. Sanırım benim hayatımı bilmiyor demek için çok erken davranmıştım.

Ne zaman çattığımı bilmediğim kaşlarım sözleri üzerine daha da çatıldı. Harelerime kadar ulaşan bir alev içimi sararken öfkelenmeye başladığımı hissediyordum. Onun gibi bir pislikle konuşacağım son şey bile olamazdı annem.

"Sakın benim sabrımı sınama yoksa Sancaktar'ların yapamadığını yapar seni ellerimle öldürürüm." dedim.

Oldukça ciddiydim ve bunun o da farkındaydı. Arkasındaki adamlarına mı güveniyordu bilmiyordum ve asıl ben neyime güvenip böyle konuşuyordum onu hiç bilmiyordum ama gözüm döndü mü neler yapabileceğimi ve sınırımın nasıl olmadığını gayet iyi biliyordum.

Tavrım karşısında iki elini de havaya kaldırarak konuştu. "Tamam tamam oralara hiç girmiyorum." dedi. Tavrı sahte bir uzlaşmacı gibiydi. Hiçbir şey anlamıyordum.

"O gün siz Ares'le konuşurken ne oyunundan bahsettiğinizi anlamadım demiştim ama bu bir yalandı. Sen bana gelmeden çok önce ben zaten Ares'in planını biliyordum. Benim asıl anlamadığım kısım sizin aslında neler çevirdiğiniz ya da asıl oyunu hanginizin çevirdiği?"

Artık hiç mi hiç bir şey anlamıyordum. Ne saçmalıyordu bu adam?

"Ne demek ben zaten Ares'in planını biliyordum?"

Takıldığım tek nokta bu değildi ama şu an için en önemlisi buydu ve ben buna değinmekten geri duramamıştım.

Nasıl Ares'in planından haberdar olabilirdi? İçerde bir köstebek mi vardı? Hadi içeride adamları vardı diyelim, onlar bu plandan nasıl haberdar olabilirdi? O kadar gizli yürütüyorlardı ki bu planı ben bile şans eseri duymasam asla öğrenemezdim.

"Bu hiçbir şey bilmiyormuş tavrına inanmalı mıyım küçük hanım?" dedi ukalaca tavrına tekrardan bürünerek.

Neler döndüğünü asla anlamamıştım. Sanırım Kubat'ta benimle aynı fikirde olmuş olacak ki neler olduğunu öğrenmek için ayağıma kadar gelmek durumunda kalmıştı. İçimden bir ses her şeyin Ares'in başının altından çıktığını ve tüm bilinmezliklerin onda kesiştiğini söylerken bunu şimdilik dışarı yansıtmadım. Tabi ki de Ares'i Kubat'a hedef göstermeyecektim. O her ne kadar aksini yapsa da...

LÂL -EHVENİŞER-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin