Bölüm 35

118 36 0
                                    

Bir gün bir kızcağız varmış. Hayatı oldukça zor bir dönemden geçiyormuş ama yine de elinden geldiğince bazı değerlerine tutunuyor ve ayakta durmaya çabalıyormuş. Yine geç de olsa geldim. Bölüm sonunda buluşalım.

İYİ OKUMALAR

11 Mart Perşembe saat 18:17.

Ölümden kaçmak için attığımız her adım bizi ölüme götürüyormuş meğersem, geç de olsa bunu anladım. Zor da olsa bunu kabullendim. Tadı acı da olsa, midem de bulansa bunu yedim yuttum.

Böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Bu şekilde bir son olacağını... Her ne kadar babama anlatmak üzere uydurduğum hikaye tam olarak böyle olsa da gerçekte asla bu şekilde olacağını beklemiyordum. Her şey bir anda olup bitmişti ve ben hiçbir şey yapamadan bakakalmıştım. Yine ve yine baş rolde yakın izleyici durumunda olmaktan başka bir şey düşmemişti benim payıma. Acı yine bendeydi, ahlar yine benim omuzlarıma yüklenmişti.

Net bir görüş sağlamayan gözlerim bir sağ taraftaki minicik bebek mezarına bir de sol taraftaki yetişkin mezarına kayıyor, ikisi arasında mekik dokuyordu. Defin işlemleri bugün ikindi namazıyla beraber olmuştu. Hastane, ikisinin de bedenlerinde olması gerekenden fazla ilaç var diyerek bir gün cenazeleri vermemişti.

Cenazede bir ben bir imam bir de mezarlık görevlileri vardı. Sonradan Ahu'nun birkaç iş arkadaşı gelse de çok durmamışlardı. Ailesine ulaşmak istemiştim ama buna dair herhangi bir şey yapamamıştım. Babamın hala daha hiçbir şeyden haberi yoktu. Hala beni arıyor muydu bilmiyordum. Telefonum şu anda ilgileneceğim son şeydi. Hoş artık bir telefonum bile yoktu.

Hayatımda ilk defa tek başıma bir cenazeyle ilgilenmiş ve onun tüm işlemlerini kendi başıma halletmiştim. Pardon... iki cenaze ya da bir buçuk. Buçuk olan, yarım olan şey minik bebeğin cansız bedeni değildi. O, annesiyle birlikte tam bir bütündü ve bir olarak sayılıyordu. Buçuk olan şey hayatlarıydı. Böyle olmamalıydı... Nasıl olmalıydı bilmiyordum ama böyle olmamalıydı.

"Üzgünüm, çok üzgünüm." dedim zonklayan başımı önemsemeden akan yaşlarımı bugün kaçıncı kez sildiğimi bilmeden tekrar sildim.

Kafamın içi hınca hınç dolu olsa da bir şeyleri eksik olmasın diye yüz kere işlemlerin üstünden geçmiş, sürekli görevli kişilere danışarak ilerlemiştim. Onlara, annemin de yer aldığı mezarlıktan yan yana boş iki tane mezar satın almıştım. Bunun için son model telefonumu satmam gerekmişti. Bunu hiç düşünmeden yapmıştım ve yaparken de asla o telefonu babama aldırana kadar verdiğim uğraşları düşünmemiştim.

Yine aynı yerdeydim: başlangıç ve bitiş noktasının kesiştiği yerde, ölümde. Her şeyin anlamsız geldiği o yerde.

Biri büyük biri küçük iki mezarın arasında nemli ve soğuk olan toprağın üzerinde dizlerimin üstünde oturuyordum. Kaç saattir buradaydım bilmiyordum. Defin işlemleri bittikten sonra okunan birkaç kısa duanın ardından yanımda olan görevli üç kişide gitmişti. O andan itibaren tek başıma burada kalmış ve bir yere gidememiştim. Aslında anneme çok gitmek istiyordum ama onları bir türlü yalnız bırakıp gidemiyordum. Nedenini asla bilmiyordum.

Dün öğlen saatlerinde Ahu'nun ölüm haberini de aldıktan sonra bende bir süreliğine tüm filmler kopmuştu. O kadar soyut bir hale gelmiştim ki varlığımı bir an kabul edememiştim. Birkaç saat hiçbir tepki veremeden öylece durmuştum. Düşünmüştüm. Ne olmuştu ve bundan sonra ne olacaktı?

Sadece nefes alışverişlerimden yaşadığım kanaatine varan insanlar geçip gitmişti yanımdan. Ama bu sadece bir yanılsamaydı bence çünkü o an öyle bir haldeydim ki varlığımı asla kabul etmiyor ve bunun doğrultusunda varlık gösterecek hiçbir harekette bulunmuyordum. Bulunamıyordum.

LÂL -EHVENİŞER-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin