36-Hissiyat

265 23 21
                                    


❄️

Zihnimden yükselen Game of Thrones'in açılış müziğiyle birlikte ayağımı bir ninja gibi yavaşça kaldırıp indirdim. Sezon finalinden sonra bok yoluna giden favori dizimin aylar sonra duymaya başladığım açılış müziği nedense beni gaza getirmişti.

"Geri zekalılar." Mutfakta kahvaltı hazırlayan Jülide'nin sesi salonda yankılandığında önüme gelen kabarık sarı saç tutamını kulağımın arkasına tıkıştırdım. Büyük ihtimalle öfkeli bakan koyu kahverengi gözleri bizdeydi. "O elinizdeki kılıçlarla salondaki herhangi bir şeyi kırın! Kasap bıçağıyla yanınıza gelmeyen en adi şerefsiz olsun!"

Elimdeki kırmızı kılıcı döndürerek on adım ilerimde duran Tuğberk'in üstüne gitmeye başladığımda o da panikle geriledi. Sehpanın yanından dolanarak süslediğimiz çam ağacının arkasına kısa süreliğine saklanıp duraksadığında kaşlarımı çattım. Onu göremediğimi falan mı sanıyordu? "Seni görebiliyorum!" diye bağırdım. "Geri zekalı! Ağacın boyundan daha uzun boyun var. Saklandığın yere bak!"

Telaşla oradan çıkıp mavi kılıcını bana doğru beceriksizce salladı.  "Gelme üstüme, Yargı makinesi. Bak dinime imanıma çığlık atarım."

"Çığlığını duymak için üstüne geliyorum zaten!" Kılıcımı ona salladım. "Adam gibi karşıma çık! Dövüşelim! Kaçarsan senin için daha kötü olacak her şey!"

Bana dün hediye aldığı kılıçlara ağıza alınmayacak bir küfür ettikten sonra "Ben adam değilim. Dövüşemem!" diye cırlayıp beceriksizce tuttuğu kılıcı sallamaya çalıştı. "Jülide! Yardım eder misin? Canım tehlikede de şu an."

Tavayla ilgilendiğini çıkan seslerden anladığım Jülide "Beni karıştırmayında ne bok yerseniz yiyin!" diye çirkefleşti. "Eğer o salondaki paha biçilmez vazolardan ya da biblolardan birini kırarsanız; ciddi söylüyorum o kavganıza bizzat karışırım ve renkli kılıçlarınızı bir yerlerinize monte eder etmez, bıçakla size girişirim. Beni anlıyor musunuz?"

Tuğberk sertçe yutkunduğunda içi boş tehditi hiçe saymıştım. Kılıcı ona göz dağı vermek için masaya vurup hırladığımda mutfaktaki Jülide "Derin!" dedi hırlayarak. "Eşyalara zarar verme!"

"Bana ne!?"

"Bana ne mi? Bana bak! Oraya gelirsem!" Mutfağın tezgahından pembe pofuduk terliği bacağıma attığında kısaca inlemiş ama ona doğru dönmemiştim. O kadar da sert atmamıştı yani. "Eşyalara zarar verme!" Durdu. "Ve o terliği geri at bana!"

Yemin ediyorum şu evde Jülide annemiz sayılmıyorsa ne sayılıyordu? Bilmiyorum. Kız sürekli annemin kurduğu cümleleri kuruyordu. Sayesinde bazen anne şefkatini bile tadabiliyordum. Neyse şu an olmayan aile özlememi kabartamayayım. Yapacak çok işim vardı. Tuğberk'i öldürmek gibi.

Terliği ona geri fırlatıp kabarık sarı saçlarımı üfleyerek "Buraya gel! Kaçma!" diye bağırdım. "Buraya gel!" Önümdeki minik taburenin üzerinden atlayıp gözlerimi kıstığımda Tuğberk panikle sağ sola gerilemiş, ne yapacağını bilemez bir şekilde suratıma bakmaya başlamıştı. Benden korkmuyordu belki lakin tedirgin olduğunu gözlerindeki ifadeden anlayabilmiştim. "Bedelini ödeyeceksin!"

"Neyin bedelini ödeyeceğim, kanka?" diyerek salağa yatıp burnundan kayan gözlüklerini düzeltti. "Hâlâ üstüme geliyor! Len önce açıklama yap! Neyin bedelini ödeyec... Üstüme gelme! Bak vallahi 155'i ararım!" Parmağını bana tehditkarca salladı. "Vallahi 155 ararım ha!"

"Arasana lan!" Kaşlarımı olanaklıymış gibi daha çok çattım. "Ara hadi!"

Oyuncak kılıcı kendi etrafında sallayarak saldırırmış gibi yaptıktan sonra afallamamdan yararlanıp salonun köşesine kaçtığında "Tuğberk!" diye bağırdım arkasından. "Buraya gel!"

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin