1- Başlangıç

2.3K 62 133
                                    


Multiamedia: Derin Azrak

Bu hikaye olay akımı değiştirilmeden düzenlenmiş, sadece birkaç replik ve birkaç olay döngüsünde oynamalar yapılmıştır. Önceden bu hikayeyi okumuş olan okurlarım tekrardan okuyabilirler. Ya da okumayabilirler. Keyifleri bilir 😂

Herkese iyi okumalar dilerim.

🍁

Klasik pazar sabahı, aileyle edilen huzur dolu kahvaltı anlarını bilir misiniz? Hani hava güzel diye bahçeye kurduğunuz masanın etrafında dizilen aile bireyleriyle, hoş sohbetler eşliğinde edilen pazar kahvaltısı anlarını... Onun huzurunu bilir misiniz?

Bilmez misiniz?

Ah, lütfen bilmiyorum diye üzülmeyin.

Çünkü yalnız değilsiniz. Bende o huzurlu pazar kahvaltısı nedir? Hiç bilmiyordum. Gerçi bırakın pazar kahvaltısını. Ben huzur nedir? Onu da bilmeyen bir insandım ya! Ne demek bilmiyorsun diye üstüme gelmeye kalkışmayın hemen. Bu denlice matrak -manyak?- bir aileye sahip olsaydınız, sizde ister istemez huzurun ne demek olduğunu unuturdunuz. Yani huzuru bilmemem benim için çok normaldi.

Birazdan bana hak vereceksiniz.

"İnanamıyorum! Resmen az önce gözümün önünde beni aldattın!"

Birazdan dedim de keşke şimdi deseydim. Daha inandırıcı olurdu. En azından cırlayan ablamın cırlaması boşuna gitmezdi. Ve evet, maalesef bir ablam vardı. Altını çizmek için tekrar söylüyorum, maalesef bir ablam vardı. Türkiye şartlarını göz önüne alırsak geniş bir aileye sahiptim ve 'maalesef' başlığı altında bir cümle kuruyorsam cümlenin sonunda sadece 'ablam' kelimesini eklerdim.

"Beni aldattığğ! Gördünüz mü?!"

Gözlerimi telefon ekranından kısa süreliğine çekerek sesin geldiği tarafa yani ablama döndüm. Cırtlak sesin sahibi Melis yani namı diğer ablam on beş insanın ses tellerindeki kuvvete, beş maymunun çıkartabileceği cırlamanın oktavına ve yirmi hiperaktif çocuğun cazgırlığına sahip bir kişilikti. Ve ben bu kişilikle hemen hemen aynı genleri taşıyordum.

"Gördünüz değil mi?!" diye cırladı Melis tekrardan. "Beni aldattı! Kocam beni aldattı!" Onu umursama süreminde bir saniye gibi bir sürenin birazcık daha altında olduğunu fark etmem yaklaşık iki saniyemi alırken gözlerimi tekrardan telefon ekranına çevirdim. Açık konuşmak gerekirse şu anda içinde bulunduğum kahvaltı -aile?- masası dikkatimi çekmiyordu. Dikkatimi çeken şey telefonumdu. Daha doğrusu en yakın arkadaşım İclal'den gelen bin beş yüz mesaj yığını...

"Beni aldattı diyorum ya! Gördünüz değil mi?!"

Benden yalnızca beş yaş büyük olan ablamın tekrardan cırlamasıyla birlikte telefonu sol elime alıp sağ elimle çatalımı kavradım ve çatalımı zeytin kabına batırarak içinden bir zeytini almayı -zor da olsa- başardım. Onun cırlaması dikkatimi dağıtıyordu ama yapacak bir şey yoktu. Bu cırlamaya doğduğumdan beri katlanmış biri olarak biraz daha katlanabilirdim(!) diye düşünüyordum.

Zeytini ağzıma götürdüğüm sırada ablam tekrardan cırlamıştı ve bu seferki cırlaması katlanamayacağım bir oktavdaydı. Çatalımı onun yüzünden yere düşürdüğümde bıkkın bakan gözlerimin masanın sol tarafına kayması uzun sürmemişti.

"Bu cırlama durumuna biri müdahale etmeyecek mi? Çünkü cevap 'hayır' ise kahvaltı bıçağıyla önce bileklerimi sonra boğazımı kesmeyi düşünüyorum."

"Derin." diyen annem bana yandan uyarıcı.bir bakış attı. Evet, adım Derin'di. Babam zamanında çok derin mevzular yaşamış olmalı ki bana bu adı layık görmüştü. Aslında adımı seviyordum. "Lütfen, anneciğim."

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin