30-Stabil

276 24 17
                                    



❄️

Gülümseyerek yatakta sağa döndüm ve Görkem'e daha sıkı sarıldım. Hafif aralık duran dolgun dudaklarından aldığı nefesler gülümsememe neden olurken yavaşça kafamı kaldırıp yanağını öptüm. Bütün gecesini Tuğberk, ben ve oyun arkadaşımız Rezan ile Among Us oynayarak geçirmiş, buna alışık olmadığı içinde halsiz kalıp kollarımda uyuyakalmıştı. Bana ayak uydurmaya çalışması hoşuma gidiyordu ama yorgun düşmesinede arada bir üzülüyordum.

Çok değil.

Arada bir.

Alnına yapışmış birkaç gri tutamı geriye itip yumuşak saçlarında parmaklarımı gezdirdim. Göz çukurlarına gölge düşürmüş uzun kirpiklerine tebessüm ederek bakarken dayanamadım, dudaklarımı alnına bastırdım. Bana ilkbaharda açan çiçekleri anımsatan tatlı kokusunu içime doldurduktan sonra onu uyandırmamaya çalışarak yavaşça geri çekildim; yataktan kalktım.

Huysuz bir homurtu çıkarsada tam tahmin ettiğim gibi uyanmamıştı. Görkem'in uykusu ağırdı. Yani şöyle söyleyeyim, onu uyandırmak için akla karayı seçtiğim günler, Seçkin'in karıya gittiği ve dönmediği günlerden daha fazlaydı. Abartmıyorum. Hatta geçen Tuğberk'in Mozart sevgisi kabarmış, ısrarla kulaklıkla dinlemesi gerektiğini söylememi takmayarak Mozart'ın parçalarından en yüksek senfonili olanı son seste hoparlörden açmıştı; buna rağmen salonda uyuyan Görkem değil uyanmak, uyuduğu kanepede kıpraşmamıştı bile. Evet uykusu o kadar ağırdı.

Tipik bir boğa burcu...

Sessizce kıkırdayarak battaniyeyi omuzlarına kadar çektim, üşemeyeceğine emin olurken, yavaş adımlarla odadan çıktım. Salondan bizimkilerin sesleri geliyordu. Tuğberk ve Jülide'nin yani. Fulya abla dün akşam saatlerinde işi çıktığı için İzmir'e gitmişti. Birkaç güne yanımıza gelirdi. Gelmeseydi de eksikliğini pek aramazdım(!) Lanet kadın... Emir yağdırmaktan başka bir işe yaradığı yoktu.

"Kör olacaksın, kör." diye homurdanan Jülide elinde dumanı tüten -kahve olduğunu düşündüğüm-turuncu bir kupayla mutfaktan çıkıp koltukta uzanır bir vaziyette duran Tuğberk'in baş ucuna gitti. Baş ucundaki boşluğa oturduğunda onlara 'Günaydın' demek yerine -Afyonum patlamadığı için- mutfağa girdim. Mutfağımız Amerikan mutfağı olduğu için hâlâ onları görebiliyor aynı zamanda duyabiliyordum.

Bardaklılardan kırmızı bir kupa alıp demlenmiş olduğunu düşündüğüm çaya yöneldiğimde Tuğberk'in "Dur son turu oynayayım," dediğini duyar gibi oldum. Sesi neden öyle çatallaşmıştı? "Çıkacağım oyundan." Durun biraz... Hâlâ Among Us mı oynuyordu? Yoksa ben mi yanlış düşünüyorum?

"Ay ne yapıyorsan yap ya! Senin iyiliğini düşünende kabahat."

"Son tur bak. Son turuda oynayayım."

"Tuğberk altı tur öncede 'Bak bu son turum, bak' diyordun." diye homurdandı Jülide. "Yemin ediyorum kör olacaksın." Yeterince kör değilmiş gibi. Ehe.

Çay doldurduğum kupamı parmaklarımın arasına alarak paytak adımlarla mutfaktan çıktım. Tuğberk'in yayıldığı kanepeye gözlerimi çevirdim. Gerçekten hâlâ Among Us oynuyordu. Rezan ile hemde! Sorunlu. Dün geceden beri o oyunu oynuyor olamazlardı, değil mi? Elbet ara vermiş olmalılardı(?)

"Günaydın." dedim bozulmuş topuzumdan fırlayan sarı tutamlara üfleyerek. L koltuğun başına doğru yürüdüğümde kanepede oturan Jülide'nin bezgin bakışları bana doğru kaymıştı. Jülide'nin kucağına yakın bir yerde bulanan kafasını kaldırma gereksimi duymayan Tuğberk'de kızarık gözlerini anlık telefondan alarak bana çevirdi ve telefonuna geri döndü. "Günaydın, Drama Queen."

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin