50-Girdap (Part1)

333 24 31
                                    



                                             ❄️

Kaşığı burnumun hizasına sokup çorbayı içmemi beklemeye başladığında ona atabileceğim en kötü bakışı atıp kıçımı kanepe boyunca kaydırdım ve televizyona doğru döndüm. Kadın idollerimden biri olan Esra Erol ablamın bir çifti barıştırma merasimine kitlenirken "Sarışın," dedi tepemde çorbayla dikilen Görkem. "Şu çorbayı kendi isteğinle içecek misin? Yoksa ben zorlayarak içereyim mi?"

Burnuma gelen keskin çorba kokusu bulanan midemi daha çok bulandırırken karşı koltukta yayılarak oturan Tuğberk'e beni bu durumdan kurtarması için bir mimik yaptım ama kendisi Esra Erol programına hipnoz olmuşçasına kitlendiği için mimiğimi görmemişti. Altmış beş yaş üstü dul teyzelere benziyordu şu an.

9.9 şiddetinde deprem olsa, Esra Erol'u izlemeyi bırakmak yerine evde ölmeyi tercih edecek yaşlı teyzeler. Evet evet! Onlar. Onlardan eksiği yoktu.

"Görkem, Allah aşkına beni rahat bırak." dedim bezmişçesine. Kafamı yastık boyunca kaydırıp ağlamaklı birkaç ses çıkardım. "Dünden beri içirmediğin çorba çeşidi kalmadı. Vallahi midem bulanıyor artık!"

Yosun yeşillerini devirip kaşığı tekrar bana yönelttiğinde "Kolumu kessen kan yerine çorba akacak!" diye sitem ettim. Tuğberk kısık sesle güldü. "Yav yeter! Hastaneden taburcu olduğuma bin pişman ettiniz beni."

Oflayarak uzun kemikli parmaklarını kaşıktan çekti. Kaşık elindeki kaseye düşerken yavaşça uzandığım kanepeye eğilerek yüzüme yakın bir mesafede durup "Bir saat." dedi keskin bir sesle. Oldukça ciddi görünüyordu. Bu ciddiyetini pas geçerek yüzüme çok yakın duran yüzüne dokundum. Dokunuşumla gür siyah kirpikleri kısılırken "Ne bir saat?" diye sordum ilgiyle.

"Bir saat sonra bu çorba içilecek, sarışın." Burnumun ucunu öptü. "Tamam mı?"

"Yoo."

"İçilecek."

"Yoo." Elimi yüzünden çektim. Buna sevgi mevgi göstermek yaramıyordu. "Hayır. Yoo. İçilmeyecek."

"Başını iki bacağımın arasına alıp zorla bu çorbayı sana içirdiğimde görüşürüz o zaman." Kaşlarını çattı. Cani herif! "Bu çorba bir saat sonra içilecek." Kaşlarını çatsada yosun yeşillerine yayılan saf ilginin hedefi direkt olarak bendim. Bana olduğundan daha fazla ilgi göstermesini istemeyen tek sevgili olabilirdim şu hayatta. Cidden. "Hem çorba içmezsen düzelemezsin."

Yanağıma ıslak bir öpücük kondurduğunda "Tıp kitaplarında böyle bir yasa mı var?" diye sordum ters ters.

"Yok. Ben okudum." diyen Tuğberk'e "Siktir lan." diye tısladım. "Bilmem kaç tane alttan dersin var! Ne okudun sen?" Dilimi ukalaca şaklattım. "Ayrıca doktorlar dizini beş yüz kere izlemen bir şey okuduğun anlamına gelmiyor, salak!" Halime gülerek Esra Erol'a geri kitlenirken bana cevap vermemesi dibimdeki Görkem'e konuşma fırsatı vermişti. Maalesef ki.

"Ayağındaki zedelenme için doktor sana ne dedi?"

" 'Kıçının üstünde dur. Olay çıkarma!' dedi."

Bana düz düz baktı. "Onu doktor demedi, yelloziçem. Kürşat amca dedi."

Dün sabah saatlerinde ağzıma yine sıçan Kürşat amcanın görüntüsü zihnime düşerken "Evet." diye mırıldandım. "Onu Kürşat amca demişti."

"Peki doktor sana ne dedi?" Görkem cevap bekliyormuşçasına gözlerimin içine baktığında omuz silkip kurumuş dudağımı yaladım. " 'Amel defterini kapatmak için çok gençsin. Allah'ın varsa biraz ekşından uzak dur.' dedi sanırım."

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin