42-Dönüş

265 24 17
                                    


Multiamedia; Tuğberk Akar

❄️

Şu hayatta en sevmediğim ikinci şey; Kar tatili yapılan bir yerden dönmek. En sevmediğim birinci şey ise kar tatilinden zorla döndürülmekti. Ben en sevmediğim bu iki şeyi de bugün yaşamıştım. Maalesef ki!

"Ben niye döndüm ki?" Sahte bir şekilde burnumu çektim. "Iğğ. İstediğim her şey Kartepe'de varken ben neden buraya... Zülümlerin yuvasına döndüm ki? Ağğ Tanrım! Bütün çileleri bana çektirmek zorunda mısın?"

"Dönmek zorunda olduğun için geri döndün, aptal. Söylenmeyi bırak artık. Sonra tekrardan gidersiniz." Jüjü güldü. Gülüşü içimi hiç rahatlatmamıştı. Ben Kartepe'ye geri dönmek istiyordum. "Bu arada niye bu kadar geç kaldınız?"

"Sen sor diye." Gözlerimi devirerek halıda sürüklediğim sırt çantamı Jülide'ye uzattım. Güzel duran ama sürekli iğrenç dediğim o meşhur topuzunu düzeltmeyi bırakıp çantamı elimden aldı. Her zaman ki gibi homurdanıyordu. Yirmi dört saatin ardından beni gördüğüne çok sevinmişti, gerçekten. Çirkef şey.

"Geç kaldık çünkü otelin girişindeki dönen kapıya sarılarak buraya dönmemek için ağlamış gibi yaptım. Yaklaşık bir saat falan."

İtirafımdan sonra hole bavuluyla geçen Görkem gülümseyerek omzunun üstünden bana bir bakış attı. "Dönen kapıya mı sarıldın? Emin misin?"

"Tamam biraz kayak merkezinin önündeki geyik heykeline sırf Tuğberk'e benziyor diye ve parantez açmak istiyorum; burunları benziyordu." diyip birkaç saniye düşündüm. Burunları benziyor muydu ya? Ay aman! Neyse! "O heykele bir saat boyunca sarılmış olabilirim. Bu sarılma boyuncada hem etraftaki turistlere sataşmış hemde içten içe Görkem'in beni orada bırakıp İstanbul'a dönmesi için dua etmişte olabilirim ama bu sizi hiç alakadar etmez. Sonuçta eve zamanında geldim mi? Geldim. Konu kapandı."

"Kuzey kutbum, eve zamanınında geldiğinize emin misin?" Jülide üstündeki tek omzu düşük kırmızı kazağı düzelterek seksi dudaklarını bana sergiledi. "Yaklaşık dört saat önce burada olmanız gerekiyordu."

Ona cins cins baktım. "Sen kimsin? Kürşat Kozanoğlu mu? Bakayım..." Bir adım gerileyip onu baştan aşağıya iğneliyici tavırlarla süzdüm. "Hayır değilsin. Üstünde kusursuz ütülenmiş bir takım elbise yok. Sert bakışların yok. Kara kaşların yok. Hafiften ak düşmüş ama yine de cool duran saçların yok. Paran yok. Arsaların yok. Yatların, katların yok. Zekan yok. Kocaman bir şirketin yok! Ve en önemliside yönetmeye çalışman gereken bir Derin Azrak yok. Yani sen benim patronum Kürşat Kozanoğlu değilsin. Bana nerede olduğum hakkında hesap soramazsın."

"Gelir gelmez yargı moodunu açtı. Ruh hastası!"Jülide çenesini kaşımayı bırakarak sesli bir şekilde güldü. Bende ufaktan tebessüm ettim. Ne? Yargı moodunu istemeyerek açmıştım. Bence komikti. "Aslına bakarsan, yavrum. Tam olarak Kürşat amca yüzünden sana hesap soruyorum çünkü bu sabah kendisi iki kez beni arayıp 'O sarı kafa telefonlarımı açmıyor. Akşama çok önemli bir toplantı var! Söyle ona. Eve geldiği gibi şirkete geçsin. Kafasını kırdırtmasın bana!' diye çemkirdi. Haberin olsun yani."

Bir an kaşlarım çatılır gibi oldu. Jülide'nin kusursuz çekilmiş eyelineriyle birkaç saniye bakıştım. Görkem'de beni izliyordu şu an.  Bu kadar kusursuz eyeliner çekmesine içten içe sövdükten sonra oldukça rahat bir tavırla "Telefonumun şarjı bitmişti." dedim.  "Neyse, akşama daha çok var. Bir ara şirkete giderim. Bu saate kadar neredeydin diye sorarsada canım patronuma gerçeği anlatırım. Anlayışla karşılayacaktır."

"Geyik heykeline sarıldığın gerçeğini mi?" diye sordu Görkem üstündeki ceketi çıkartırken. Sesi ikilemde kalmış gibiydi. Neden ikilemde kaldığını anladığımda "Aynen." dedim durgunca. "Geyik heykeline sarılarak ağladığım gerçeğini ona anlatır, geç kaldığım için özür dilerim. O da olumlu karşılar zaten. Benim deli olduğumu biliyor."

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin