9-Kulvar

457 33 25
                                    


🍂

"Kuran çarpsın bu sene devamsızlıktan kalacağım." diyip yerdeki taşı bekçi kulübesinin önüne doğru ayağımla sürükledim. Görkem arkamdan geliyordu.
"Ama bu kimin umrunda?" Taşı sektirip çimlere fırlattığımda bekçi abiyle bakışmıştık. Sırıtarak kafa selamı verdim. Gözlerini devirerek selamımı almıştı.

Yüzüm düştü. Bu bizim bekçi abi değildi. Hani beni Palu ailesinden sanan bekçi abi! O değildi. Bekçi abi değişmiş miydi?

"Ya Bekçi abi değişmiş! Üzüldüm." diye homurdanıp yeni gelen bekçi abinin demir kapıyı açmasını beklediğimde Görkem yanımda dikilip kafasını gökyüzüne kaldırdı. Gece çoktan çökmüş, ay ve yıldızlar yerini almıştı. Sayısız yıldızları izleyen Görkem'i ilgiyle süzdüğümde bekçi abi demir kapıyı kulübesinden açarak bize giriş izni vermişti. "Görkem?"

"Hım?" Gözlerini yıldızlardan alarak bana çevirdiğinde demir kapıdan geçerek onu bekledim. Ağır adımlarla yürüyüp yanıma geldiğinde "Sen iyi misin?" diye sordum. Uzun zamandır sessiz kalmıştı. Uzun zamandan kastım Tuğberk'in evinden çıktığımızdan beri böyleydi. Yaklaşık bir saate eşit oluyordu bu süre.  "İyiyim." dedi donukça. Sitenin yoluna bakıp villalarda gözlerini gezdirdi. "Sadece biraz geçmişe daldım."

"Fark ettim. Bir saattir kendi kendime konuşuyorum."

Gülümsedi. "Deli olduğunu çok belli ediyorsun, sarışınliçe."

"Neh, bütün zeki insanlar delidir zaten. Alınmadım." Sargılı iki elimi ona doğru 'Boşver' dercesine sallayıp sırıttığımda bakışları ellerime kaymıştı. "Sızlıyor mu hâlâ?"

"Yoo sızlamıyor. Aslına bakarsan artık acımıyor bile."

Dudağımı ısırarak Tuğberk'in sardığı ellerime baktım. Ve evet! Tuğberk yere düştüğümden dolayı parçalanmış avuç içlerimle, Görkem'in ilgilenmesine izin vermemiş bizzat kendisi ilgilenmişti. Çok tuhaftı değil mi? Bizi evinden kovup sonrada evine geri alan Tuğberk'den beklenmedik hareketler sergilemişti! Ama vallahi ilgilenmişti ha. Çocuğun hakkını yiyemem şimdi!

Bize çay ikram ettikten sonra avuç içlerimdeki yaraları pür dikkatle temizlemiş, açık yaralara gerekli kremleri sürmüş ve sargı beziyle ellerimi sarmıştı. Aslında tamamen ellerimi değil, avuç içlerimin hizasını sarmıştı. Ama yine de sarmıştı işte. Eve gidince bu sargıları nasıl ev halkına açıklayacaktım? Bilmiyordum. Hatta bırakalım elimdeki sargıları, bugün okula gitmediğimi nasıl açıklayacaktım? Hiçbir fikrim yoktu.

Eminim ki babam okula gitmediğimi dedikoducu hocalarımın birinden duymuştu. Muhtemelen şu anda evde sinirli bir şekilde beni bekliyordu. Ve ben ona şöyle bir açıklama yapmaktansa yalan söyleyip dayak yemeyi tercih ederdim;

'Sevgili pederciğim. Ömer bahçede şüpheli iki kurşun kovanı bulmuştu, bende o kovanları inceletmek için mikroskopu olan bir arkadaşıma(?) uğradım. Nazar mıdır nedir üstümdeki? Anlamadım ama arkadaşım kapısının önünden geçerken aniden yere yapışıp düştüm ve avuç içlerimi parçaladım. Bence üstümdeki nazar ama boşver! Bu arada sen sormadan söyleyeyim, hayır hastaneye gitmedim! Çünkü bahsettiğim arkadaşım tıp fakültesi öğrencisi, o yüzden canım ellerimi ona emanet etmek bana hastaneye gitmekten daha mantıklı geldi! Yani cidden sıkıntı yok. Ben iyiyim. Ve evet sen sormadan yine söyleyeyim onun evinde birkaç saat takıldım. Hoş sohbet, muhabbet sardı derken zamanın nasıl geçtiğini anlamamış, öğlenki derslerimin hepsini kaçırmışım! Sorry pedro! Bir daha olmayacak!' diyemezdim. Böyle bir açıklama yaparsam beni yere ters yatırır, düz...

Neyse çirkinleşmeyeceğim.

Bu arada, iletişimden olabildiğince kaçan Tuğberk bey gerçekten tıp fakültesi öğrencisi çıkmıştı. Yani önce tıp okuduğuna inanamayıp onunla dalga geçmeye başlasamda, salondaki televizyon ünitesinin yerinde televizyon yerine anatomi kitaplarını görünce susup ona inanmış, altını pek kurcalamamıştım. Dermişim... Altını feci halde kurcalamıştım!

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin