3-Yabancı

614 49 29
                                    

🍁

Ağacın soyulmuş kabuğu sırtıma batarken dişlerimi sıkarak kafamı kaldırdım. Daha önce hiç kimse tarafından alıkoyulmamıştım. Daha önce hiç kısıtlanmamıştım. Ve evet! Daha önce biri tarafından ağaca bağlanmamıştım. Dolayısıyla şu anda şaşkın olmam oldukça normaldi. Aslında... Hem şaşkın, hemde sinirliydim diyelim.
Çelik mavisi gözlerin sahibine, kanımda dolanan alkol yüzünden karşı koyamadığım için sinirli, ağaca bağlandığım için şaşkındım.

"Şaka gibi ya!" dedim kısık bir sesle. "Şaka gibi! Türkiye'nin orta yerinde, alıkonuluyoruz! Şaka gibi!"

Göğüsümü iterek bağlandığım ağaçtan kurtulmaya çalıştım ama bu canımı yakmaktan başka bir şeye yaramamıştı. İpler, açıkta kalan tenimi yakarken inlememek için dudağımı ısırmak zorunda kalmıştım. "Of!" Kafamı geriye atıp derin bir nefes aldım. Vücudum şu anda bana o kadar tuhaf tepkiler veriyordu ki... Anlatacak kelime bulamıyordum.

Bir yandan bileklerim titriyor, bir yandan zihnim yıkılıyor, bir yandan da şaşkınlık damarlarıma işleniyordu. Bu nasıl bir şeydi?

Gerçekten... Bu nasıl bir şeydi?

"Evet hepiniz merak ediyorsunuzdur, neden burada olduğunuzu." dedi çelik mavisi gözlerin sahibi. İtiraf etmek gerekirse sesi, hayatımda duyduğum en güzel tınıya sahipti. Evet. İtiraf etmek gerekirse sesi güzeldi, yüzü gibi. Ama beyni... Sesine ve yüzüne ihanet ediyordu. Maalesef...

"Bazılarınız neden burada olduğunu biliyor," derken keyifle çalılıkların etrafında döndü. Kıvrak kaslı vücudu gözlerimin önüne serildiğinde bir anlık düşünme yetimi kaybettiğimi hissettim. Kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştığımda, o üstündeki deri ceketin fermuar kısmıyla oynayarak gözlerini sırasıyla ağaca bağlanmış olan Seçkin'e, İclal'e, Kaya'ya ve yerdeki ağlayan kumral kızda gezdirmişti. Durun biraz... Bazılarınız neden burada olduğunu biliyor diyip gözlerini onlarda gezdirmesi?

Gereksiz ikizim ve onun gereksiz arkadaşı ve benim beyinsiz diye adlandırdığım arkadaşım neden burada olduğumuzu biliyor muydu sahiden? Nasıl ya? "Bazılarınızın ise hiçbir fikri yok."

Mavinin en güzel tonundaki gözlerini yanlarımda bağlı olan Pelin ve kafasına aldığı darbe yüzünden baygın halde olan Yavuz'un suratlarında dolandırdığında, bana bakmamasının tuhaflığının altında ezilerek sertçe yutkunmuştum.

Bana niye bakmamıştı?

Yani sonuçta bende neden burada olduğumuzu bilmiyordum?

Bu soruyla zihnimde mücadele etmeye başlamasaydım eğer şu anda karşımdaki çocuğun ebesine çok aktif küfürler savururdum ama zihnimdeki soru işareti beni mahvediyordu işte.
Allahın belası olan bu çocuk kimdi?! Ve neden bizi buraya bağlamıştı?!

Ayrıca Seçkin ve saygı değer(!) arkadaşlarım bu manyağı nereden tanıyordu, allasen?!

Buraya neden bağlandığımızı dediği gibi biliyorlarsa... Bu çocuğuda tanıyor olmalılardı, değil mi yani? Allahım! Ne dönüyordu burada ya? Anlamıyordum!

"Devrim." diye mırıldandı İclal. Ağlamaktan yüzü kızarmış, sesi kesilmişti. Adının Devrim olduğunu öğrendiğim mavi gözlü manyak elindeki silahı beline yerleştirerek İclal'e doğru sakince döndüğünde artık emin olmuştum. Bu çocuğu bunlar tanıyorlardı! Hele İclal'in yüzündeki ifadeye bakacak olursak... Kesinlikle tanıyor olmalılardı, net. "Yalvarırım, sorun çıkarma. Lütfen bizi bırak... Gidelim. Söz veriyorum, seni hiçbir yere şikayet etmeyeceğ..."

"Etsek ne olur ki lan?" Kaya kaşlarını çatarak Devrim'e baktığında aralık duran dudaklarımı birbirine bastırdım. İşler gittikçe tuhaflaşıyordu. "Bunda o soyad oldukça elini kolunu sallayarak her yerden kurtulur! Sanki bilmiyorsunuz Demiröz ailesinin şerefsizliklerin..."

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin