53-Diğerkâm

265 23 57
                                    


Diğerkâm; Kendinden çok başkalarını düşünen kişi.

❄️

İhanetlerin fink attığı, kuralları olmayan, kötü bir oyunun içinde gibiydim.

Zaman kavramını tamamen yitirmiş, birçok şeyi düşünmez hale gelmiştim. Görkemler ne yapıyordu? Ailem ne haldeydi? Polisler araştırma konusunda ne kadar ilerlemişti? Seçkin neredeydi? İyi miydi? Yaralı mıydı? Yaşıyor muydu? Düşüncelerim kulağımdan altımızdaki yolun şeritlerine doğru akacak diye korkmadım desem yalan olurdu. Son birkaç gündür o kadar fazla düşünür olmuştum ki beynim sulanmaya başlamıştı.

Gözlerimi kırpıştırarak arabanın camına kafamı yasladım. Kendimi çok yorgun hissediyordum ama buna rağmen uyumama konusunda direniyordum. Fulya ablanın ısrarlarına rağmen iki gündür hiç uyumamış, ağzıma tek bir lokma dahi koymamıştım. Kardeşimin nerede, kimlerle, nasıl olduğunu bilmeden bana uykuda haramdı yemekte... İki gündür kafayı sıyırmak dışında fiziken yaptığım tek şey hızlıca bir duş almak ve Fulya ablanın kıyafetlerinden birkaç parça ödünç almak olmuştu.

Bu kadar işte. Yaşadığımı, psikolojimin temel ihtiyaçlarımı karşılayabilecek düzeyde iyi(?) olduğunu çevremdeki insanlara ancak bu kadar kanıtlayabilmiştim. Hızlı bir şekilde duş alıp giyinme ihtiyacımı karşılayarak.

"İyi misin?" Direksiyonu sıkıca tutmakta olan Ercüment abinin beyazlaşan parmak boğumlarına odaklanıp kafamı camdan uzaklaştırdım. İyi miydim? Hayır ama iyi olmak zorundaydım. Kardeşimi bulmak için kendimi iyi olmaya zorlamalıydım.

Kim bilir ne haldeydi?

Kalbime yediğim hançerin acısını bütün bedenimde hissederken hiçbir şey söylemedim. O da diretmemişti zaten. Altımızdan geçip giden yolu sessizce izlemeye devam ettiğim sırada "Derin." dedi düşünceli bir sesle. "Sen bu çocukları tanıyor musun?"

Dikiz aynasından gördüğüm gözaltı morluklarıma birkaç saniye tiksinircesine baktım. Bir uyuşturucu bağımlısından fiziki olarak farksız bir tipim vardı. Gözaltı morluklarım, beyazı kızarmış gözlerim, titreyen ellerim, tarayarak kabarttığım sarı saçlarım... Şu anda beni uyuşturucu bağımlılarından ayırt edebilecek tek şey kanımın temizliğiydi. O da böyle giderse temiz kalmayacaktı. Bir sinir krizi ardından akıl hastanesindeki sonum ve antidepresan alımları... Yakındı.

"Tanımıyorum, abi." Yüzümü buruşturmamaya çalışarak parmaklarımı sızlayan şakaklarıma bastırdım. Bahsettiği çocuklar bir saat önce telefonda konuştuğumuz, Seçkin'in arkadaşları olduğunu iddia eden ama benim daha önce isimlerini bile duymadığım kişilerdi. Onların verdikleri adrese gidiyorduk şu anda. Telefonda dediklerine göre bu tehdit olayları hakkında bilgileri vardı. Artık ne bilgileri varsa...

Açık konuşmak gerekirse benim hayatım sikilmişti. Ellerinde kime ait ne bilgileri varsa yemin ederim hiç umrumda değildi. Benim tek umrumda olan şey Seçkin'di. Başka bir şey değil. Hayatımın sikilmesi, bir zamanlar en yakın arkadaşlarım olan kişilerin psikopat çıkıp insanları tehdit etmesi ya da diğer boktan nedenler... Benim umrumda değildi.

Umrumda olan tek şey kardeşimdi.

Yaşadığından şüphe ettiğim kardeşim.

"Seçkin'in arkadaşları olduğunu bilmiyor muydun?"

"Ben Seçkin hakkında neyi biliyorum ki bunu bileyim, abi?" diye sordum acizce. Gözlerimi yolun beyaz şeritlerinden çekip ona çevirdiğimde ön cama bakmayı bırakıp bana bir bakış attı. "Neyi biliyorum ki ben kardeşim hakkında?" Gözlerim yanmaya başladı, elimi bana iki beden büyük gelen taytın pamuklu yüzeyine bastırıp kaşlarımı çattım. Canım yanıyordu. Ciğerim parçalanıyordu. Ondan tek bir haber dahi almadığım bu zaman diliminde nefes almak benim için giderek zorlaşıyordu. Ayaktaydım. Evet, ayaktaydım. Ama bu yıkılmadığımı kimseye kanıtlamazdı.

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin