20-Bela

324 31 37
                                    


🍃

"Kız!" diye bağırdım salona doğru. Endişeli tavrımın aksine sesim neşeli çıkmıştı. "Ay buna yine bir şey oldu! Çalışmıyor!" Kahve makinasının düğmelerine rastgele bakıp geri çekildim. Normalde ses çıkartan makineden değil ses, çıt bile çıkmıyordu. Sorun bende miydi acaba? "Jülide!" Sarı tüylü ev terliklerimi mutfağın zeminene vurarak salonda boş boş oturan Jülide'ye bir bakış attım. "Kahve makinası çalışmıyor! Kalk bir şey yap!" Kılını kıpırdatmadığını fark ettiğimde durdum. "Ay şimdi bağıracağım ormanın orta yerinde! Yetişin komşular, kahve makinam bozuldu diye! Kız ben kime diyorum?!"

"Fişini taktın mı?" Sesi buz gibiydi.

"Yetişin komşular kahv..." diyemeden dudaklarımı birbirine bastırıp birkaç saniye bekledim. Gözlerim makinenin fişine kaydı. Endişeli ifadem saniyesinde çöp olurken "Ehe. Tamam bozulmamış." dedim mahçup bir sesle. "Ben fişi takmayı unutmuşum sadece!" Güldüm. "Aptallığım kalp ben."

Makinenin fişini taktıktan sonra geri çekilip çalışmasını bekledim. Üstündeki kırmızı düğmeler yandı, söndü. Fakat çalışmaya başlamadı. "Kesin bozuldu!" dedim tekrar paniğe bürünerek. "Kesin bak! Kesin! Fişede taktım, çalışmıyor bu!"

"Çıkış yerine bardak koydun mu?"

"Bardak mı?" Dudağımı dişleyerek makineye döndüm. Bugün ekstrandan geri zekalı moodum etkindi sanırım?

Bunun nedenini evde uzun süredir hakimiyet süren gerginliğe bağlıyordum. Çünkü neredeyse hepimiz bilmem kaç gündür gergindik. Görkem işi ve benim yüzümden gergindi, bende Görkem, uzun zamandır sesi soluğu çıkmayan o manyak ve canım(?) ailem yüzünden gergindim, Jülide neden gergindi? Bilmiyorum ama gergindi. Tuğberk ise... Onu iki gündür görmüyordum. Çünkü buraya gelmiyordu. Onun burada olmamasıda hepimize ayrı bir gerginlikti yaratıyordu. Neyse...

"Bardak koymamışım."

Makineye bardak koyarak tuşlara bastığımda çalışmaya başlamıştı. Bir adım gerileyerek filtre kahvemin demlenmesini bekledim. Birkaç dakika sonra bardağın içine dolan kahve mutfağa güzel kokular salmıştı. "Kahve ister misin?" Bardağımı elime alarak salona bir bakış attım.

Jülide kapalı televizyonun ekranını izliyordu. Bir an durdum. Depresyon süreçlerim aklıma gelirken bardağımla beraber mutfaktan çıkıp salona geçtim. "Jüjü." dedim sakince. Beni duymuştu. Beni duyduğuna emindim ama cevap vermemişti. Öyle bomboş gözlerle simsiyah ekranı izlemeye devam etti. "Aaa!" Yaşlı teyze homurtusu çıkartarak omzunu çıplakta bırakan turuncu bluzunun yakasını tuttum. "Alooo! Jülide Demiröz! Dünyada mısın?!"

"İsmimin sonuna o herifin soyadını ekleme bir daha!" diye hırladı birden. "Sakın!" Kahvemi dökmemeye çalışarak geri çekildiğimde öfke saçan gözleri beni bulmuştu. Bana daha önce hiç böyle davranmamıştı. Alındığımı hissederken "Özür dilerim." diye fısıldadım. Oturduğu yerden hışımla kalkarak yanımdan dolanıp odasına doğru ilerlediğinde şaşırmıştım. Bari açıklama yapmama izin verseydi?

"Kahve falan istemiyorum! Yalnız kalmaya ihtiyacım var."

"Hayde!" Gözlerimi kırpıştırdım. "Kız ben öylesine espiri niyetinde o soyadını kullandım! Niye bu kadar öfkeleniyors..." Kapısını kırarcasına kapattı, evin duvarları sallandı. İrkilmiştim. "Ya of! Ne yapsam kabahat!"

Elimdeki bardağı cam sehpaya bırakarak tekli koltuğa oturdum. Olmayan psikolojim mahvolurken dişlerimi sıkmamak adına bayağı direnmiştim. Neden böyle davranıyordu? Hayır daha öncede şaka niyetine ona Demiröz soyadıyla seslenmiştim ve gıkını çıkarmadan gülümsemekle yetinmişti. Şimdi ne değişmişti? Ben anlam veremiyordum.

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin