39-Dert ortağı

259 23 26
                                    


Multiamedia: Jülide Demiröz/ Korel

1 hafta sonra

Gözlerim haftanın yorgunluğuyla kısılırken, ayık kalmak için yaptığım sade kahvenin içine Mezcal şişesinden son kalan birkaç damlayı ilave ettim. Birkaç damla derken yudumdan bahsediyorum. Ve evet bu arada ayık kalmak için kahvemin içine çok güçlü bir içki ilave ediyordum.

Ne?

Normal bir insan olmadığımı cümle alem biliyordu.

Tartışmayacağım.

Boş şişeyi tezgaha bırakarak kahve kupamı parmaklarımın arasına alıp mutfaktan çıktım; salona ilerledim. Beynimde tepişen filler belki de sevişen balinalar vardı. Öyle bir ağrı saplanıyordu ki şakaklarıma... Hiçbir betimlemeyle anlatılamazdı. Anlatamıyordum da zaten.

Şu katlanılmaz ağrıma rağmen tek bir şeye şükrediyordum.

Tanrı'ya.

Tanrı, pazar günlerini kutsasın.

Ben pazartesiden beri izin günümün gelmesi için yalvarıyordum.

Sonunda gelmişti.

Nihayet!

"Derin gel gel," dedi heyecanlı bir şekilde Tuğberk. Koltuğa yayılabildiği kadar yayılmış olmasına laf sokmadan Mezcalli kahvemden bir yudum alıp bana dikkatle bakan manitimin yanına oturdum, omzuna kafamı yasladım. Alnıma minik bir öpücük kondurması çok da uzun sürmemişti. Şebek şey. "Bende tam geçen gün yaşadığımız olayı Jülide'ye anlatıyordum."

Geçen gün yaşadığımız olay? Son yedi gündür her dakika olay yaşıyordum ben. Hangisinden bahsediyordu? Kim bilir?

Otobüsteki yaşlı teyzelerin çıkardığı homurdanma seslerinden birini çıkartarak dumanı tüten kahvemden bir yudum daha aldığımda çekirdek çitleyen Jüjü'nün meraklı gözleri Tuğberk'e kaymıştı. Son bir haftanın sonunda onlar ile doğru düzgün sohbet etmeye başladığım bu zamanı değerlendirmek için yüzümdeki yorgunluğu silmeye çalışıp dudaklarıma bir tebessüm kondurdum.
Yorgunluktan ölsemde bu tebessümü hak ediyorlardı bence.

Sanırım?

Tuğberk hak etmiyordu da neyse.

"İki gün önce hastanedeki stajımdan çıkıp Derin'i arabayla almak için şirkete gitmiştim, tamam mı?" Kendi kendine güldüğünde Görkem'in de dikkati ona kaymıştı. Eğğ. Ne anlatacağını anlamıştım. Beyinsiz. Daha geçende bunu anlatmıştı ama bizimkilere değil. Rezan'a anlatmıştı. "Neyse Derin'i almak için otoparka park ettim aracı. Her zaman ki gibi Rezan'ın babası Kürşat amcanın yığdığı işler sağolsun, Derin şirketten çıktığında yorgunluktan ölüyordu. Böyle yarı açık gözlerle arabaya ilerlerken..." diyen Tuğberk kendi kendine bir kez daha gülünce dudaklarımdaki tebessümü yok ederek "Iy Kürşat amca. Iy." dedim sahte bir tiksintiyle. "Ya şu herifin adını anmayın! İzin günümde anmayın en azından be! Bir haftadır yeterince adını duyuyor, tipini görüyorum. Kusacağım artık!"

Üçüde halime kahkaha attıklarında onlara düz düz bakmakla ve kahvemi yudumlamakla yetinmiştim. Halimden anlamayan, ruhsuz pezevenklerle laf yarışına giremeyecektim çünkü çok yorgundum. Maalesef ki.

"Neyse neyse! Kesme sözümü...." Parmağını uyarıcı bir şekilde bana sallayan Tuğberk'e el hareketi çektiğimde gülen Görkem benim alnımı tekrardan öpüp gözlerini onlara çevirmişti. "Derin arabaya binecekken bir motor yaklaştı. Bir kız, bir erkek var motorun üstünde. Ben son bir haftadır magazinde olanlardan dolayı Derin'i tanıdılar, yanına fotoğraf çekilmek için geldiler sandım, inmedim araçtan. Görmediler beni ama ben aracın cam açık olduğu için Derin'i ve onları net bir şekilde görebiliyorum."

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin