23-Yargı

293 32 29
                                    


❄️

Arabanın kapısına uzanacaktım ki yanımda oturan Ercüment abi -jandarma- benden önce davrandı; bedenini bedenimin üstüne değdirmemeye çalışarak kapıya uzandığında daha iki saat önce tanıştığım, beni aileme teslim etmekle görevli olan adama kırk yıllık abimmiş gibi muamele ettim. Bazen samimiyetin dozunu ayarlayamıyordum, maalesef ki.  Ama ne yapayım? Adama kanım kaynamıştı. "Kralsın, Ercüment abi."

Bezmiş bir tavırla bana baktı. "İn artık." Evet onun bana kanı kaynamamıştı. Farkındayım.

"Bence de yolculuğumuz boyunca konuşmamdan hoşlandın, Ercüment abi. Çak bir beşlik!" Elimi ona uzattığımda aynı bezmiş tavırla bana bakmayı sürdürdü. Kaldırdığım elimi indirmek zorunda kalmıştım. Yolculuk boyunca hiç susmadan adama dertlerimi anlatıp yakınırsam olacağı buydu. Benden bezerdi tabii.

"Bence benden hoşlandın. Kızkardeşin gibi görüyorsun beni değil mi?" diyip sırıttım. "Yani benimle iki saat yolculuk etmeyi kabul etmen... Bence seninde beni sevdiğin anlamına geliyor."

Suratıma düz düz baktıktan sonra "İn şu araçtan." demekle yetindi. Eğer biraz daha araçta oyalanıp zevzeklik yaparsam, araçtaki şöför olmak üzere toplamda üç kişi bana girişeceklerdi. Bundan emindim.

"Tamam iniyorum." Açılan kapıdan sağ ayağımı yavaşça dışarı attım; birkaç saniye nefesimi kontrol altına almaya çalıştım. Yaklaşık iki saat süren yolculuğun ardından nihayet ana merkez denilen lanet yere gelebilmiştik. Karanlığın esareti altına girmiş gökyüzünü ve ortamı incelemeyi sonraya erteleyerek kendimi dışarı bıraktım.

Her ne kadar 'Dünya benim umrumda değil, zevzekliğe dewamke' pozlarını etrafa versemde, içimde şiddetli bir fırtına kopuyordu. Birazdan ailemle yaklaşık bir ayın sonunda buluşacağım gerçeği yüzünden kendimi çok stresli hissediyordum. Beni gördüklerinde verecekleri tepkileri düşünmek bile dehşete düşmemi sağlarken, bir de karşı karşıya gelip tepkilerini canlı bir şekilde şahit olmak. Korkutucu geliyordu.

Panik ve korku dalgası bedenimi titretirken, jandarma aracına sırtımı yaslayıp beni buraya kadar getiren abilerin araçtan çıkmasını bekledim.

İkiside benden hemen sonra araçtan çıktılar, başlarındaki koyu yeşil şapkayı senkronize bir şekilde düzeltiler. Bana yönelmelerini beklediğim sırada beni şaşırtarak ellerindeki telefonlarla ilgilenmeye başladıklarında nedeni bilinmez bir şekilde burada beklememiz gerektiğini anlamıştım. Sabırlı olmaya çalışarak kollarımı göğüsümde toplayıp etrafa bakınmaya başladım.

Hemen önümde neredeyse tüm duvarları camdan yapılmış, altı katlı bir yapı duruyordu. Yapının geniş kapısına uzanan beyaz merdivenlerin genişliğinde tabiri caizse bir insan trafiği vardı. Merdivenlerden hızlı hızlı inen ya da aynı hızla çıkan polislere bakarken başımın döndüğünü hissetmiştim. Bu cam yapının bir de kendine ait kocaman bir bahçesi vardı. Az önce araçla bahçeden içeri girerken yan tarafımızda kalan ormanlık alandaki patikada koşuşturan polislerlerde şu an olduğu gibi başımı döndürmüşlerdi. Kalabalık her zaman başımı döndürüyordu.

Ve unutmadan bir şey eklemek istiyorum. Kesinlikle Fulya ablanın polis arkadaşı haklıydı.

Bugün İstanbul ilinde çalışan neredeyse bütün polisler bu ana merkez denilen cam yapıda toplanmışlardı. Bu polis trafiğinin başka açıklaması olamazdı.

Yapının iki tarafında kalan ormanlık alanda gözlerimi gezdirip alt dudağımı tedirgince dişledim. Yapının hemen dibinde ekilmiş(?) olan her bir çam ağacının boyu neredeyse yirmi metre falandı ve hava bugün rüzgarlı olduğu için şu anda dalları çok sallanıyordu.

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin