63- İyimser

293 23 111
                                    


Ben geldim 🤩🤩 Umarım eğlenceli bir bölüm olmuştur. Lafı çok fazla uzatmadan, yazım yanlışlarım için özür diliyor ve size iyi okumalar diliyorum.

~~

"Sen benim abim değilsin!" dedim sesimi yükselterek. Ona küfür etsem sanırım bu cümle kadar sarsıcı bir etki yaratmazdı. Ercüment sarsıldı. Gerçek anlamda. "İşin biyoloji faslı umrumda bile değil! Sen benim abim falan değilsin! Seni kabul etmiyorum! Asla da kabul etmeyeceğim!"

Işıkları söndürülmüş bir odada, gölgesine sığınıyormuş gibi bana baktı. Bu bakışı acı doluydu. Belki de acısıda kendi karakteri gibi koca bir yalandan ibaretti. Onun mimiklerini artık anlayamıyordum. Bir yalancıyı anlamakta istemiyordum ya zaten. Ayriyeten o ben tarafından anlaşılmayı red edeli uzun zaman olmuştu.

Gözlerindeki acı yansıma aniden donduğunda ona tepki vermedim. Tam şu anda Ercüment ile aramızda beş adım vardı. Buna rağmen aramızda bir uçurum olduğunu, o uçurumdan düşen ve yok olan şeyin ona beslediğin güven hisseden tarafım beni ürpertmişti.  Ah... Ona güvenmiyordum. Bunu dediğime inanamıyorum ama ona güvenemiyordum.

Bizi bu hale kendi getirmişti.

"Ben buraya ailevi konuları tartışmaya gelmedim. Sana kardeş olduğumuzu kanıtlamak zorunda da değilim, Derin." Donuk sesi, az önceki acı bakışından nasibini alamadığında alayla güldüm. Adamın hayatı yalandı. Bende saf gibi çok kısa bir anlığına acı çektiğini düşünmüştüm. Lanet olası saflığım benim bir gün sonumu getirecekti. "Konu çok farklı. Bana konuşmam için sadece beş dakika ver. Senden başka bir şey istemiyorum."

"İstemeye de hakkın yok zaten." Onu acımasızca kısılan gözlerimle süzdüğümde yüzündeki garip ifadeyi silmişti. Düşüncelerini kelepçeye vurmuş olan zihnimdeki Derin'in merhameti bu adama işlemeyi red ediyordu artık. Çünkü bu adam bana bir değil, birden fazla yalan söylemiş, yalan söylemediği yetmemiş gibi bir de arkamdan elli bin tane oyun çevirerek benim yaşadıklarımı daha da zorlaştırmıştı. Bana sevdiklerimi kaybettirmişti. Başta Görkem ve Jülide olmak üzere bana bütün sevdiklerimi kaybettirmişti. Üstelik ona en ihtiyacım olduğu anda bana sırtını çevirip gitmeside bütün yaptıklarının ateşine kor atmış, beni derinden sarsmıştı.

Hal böyle olunca da onun ağzından çıkan hiçbir kelimeye inanmıyordum. Şu anda bana ne söylerse söylesin hepsi benim için boşluktan ibaretti. Kelimeleri boştu, tıpkı onun gibi.

"Bana sadece beş dakika ver." dediğinde gözlerimi onun gergin yüzünde kitleyerek "Bunu neden yapayım?" diye sordum sertçe. "Konuşmak için beş dakika istiyorsun. Peki ben seninle konuşmak istiyor muyum? Bence ikimizde bu sorunun cevabını biliyoruz."

Kafasını eğmeden "Derin," dedi tok bir sesle. "Rica ediyorum."

"Senin gibi bir dalaverecinin rica etmesinden etkilenmeli miyim?" Gözatlarındaki morluklara odaklanmamaya çalışarak gülümsedim. "İçin rahat edecekse söylemek istiyorum. Etkilendim. Senin gibi nezaketten yoksun, yalanı dolanı ağzının içine işlemiş bir sahtekarın rica etmesi beni etkiledi fakat bu etkilenme seni tekrardan benim inime sızdırmayacak, Ercüment. Haberin olsun."

"Derin, bana hakaret etmeden önce konuşmana izin verirsen..."

"Sana gerçekten hakaret etseydim aradaki farkı anlardın." diye diklendim. "Hayatıma girmek için binlerce takla atıp dalavere çeviren bir sahtekarsın sen. Hayatıma girip bana abilik taslayan daha sonra da hayatımdan hiçbir şey olmamış gibi aniden çıkıp arkamdan binlerce iş çeviren bir sahtekarsın. Emin ol, hakaretlerin en ağırını hak ediyorsun lakin ben senin gibi bir pislik için ağzımı bozmayacağım. Allah'ından bul."

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin