52- İhanet

279 23 20
                                    

Multiamedia; Derin Azrak 👑

Öncelikle bölümü okurken internetinizin açık olması lazım neden çünkü efsane fotoğraflar koydum snsjsj Onların görmeniz için internetinizi açmanız gerekiyor.

Sonralıkla iyi okumalar dilerim... 🙃 Pek içime sinmeyen bir bölüm oldu ama yapacak bir şey yok... :(

^^^

Gözlerim yakalarından tuttuğum Abdülhey'i odağına aldığında, karanlığa gömülen zihnimden yükselen tek şey bir deprem kadar sarsıcı olan, bir türlü durduramadığım korkuydu. Bu sefer beni korkutan şey herhangi bir dış etken değil, kardeşimdi. Canımdı. Canımın, canının tehlikede olma ihtimaliydi. Sorgusuz sualsiz ömrümün geri kalanını hiç düşünmeden verebileceğim kardeşimin bir tehlikeye kurban gitmesiydi, korktuğum.

'Seçkin bey dünden beri kayıp.'

Tek bir cümle beynimden vurulmuşa dönmemeni sağlarken aldığım derin nefesler, ciğerlerime yetmiyordu.

Düşüncelerimin gitmeye başladığı tehlikeli yol ve onun için yapacaklarımın sınırsızlığı beni şimdiden endişelendirirken dudaklarımı araladım. Değil cümle kurmak, bir kelime dahi söyleyemedim. Araladığım dudaklarımı birbirine bastırıp zihnime ard arda inen balyoz darbelerine katlanmaya çalıştım fakat bu o kadar zordu ki... Her inen darbe benim vicdanımın belirli noktalarını parçalıyordu ve ben o parçalanan noktaları birleştirmiyordum. Parçalar elimdeydi. Seçkin'i azarladığım, ona gereksizce çıkıştığım, ona sırtımı döndüğüm bütün anların parçaları elimdeydi. Birleşmiyorlardı. Birleştiremiyordum onları.

Bir an gözlerim karardı, bakışlarımın netliğini geri kazandığımda siyah bir perdenin zihnimde 'iyi' diye konumlandırdığım her şeyin üstüne çöktüğünü hissettim.

Ben hissettim. Çok değil, dün sabaha kadar Seçkin'in yüzüne bakıp bir şey hissetmeyen ben, şimdi ona olan hislerim yüzünden geberiyordum.

Onu aşağılamıştım. Defalarca kez onu aşağılamıştım. Ben kardeşimi dün herkesin içinde aşağılamış, onu ağlatma aşamasına getirmiş, boynunu büktürmüş ve yanımdan yıkık bir vaziyette ayrılmasını sağlamıştım.

Bunları ona yaptığım yetmemişçesine bir de kardeşime sırtımı dönmüştüm. Kimseye sırtını kolay kolay dönmeyen ben, kardeşime tek bir açıklama dahi yapmadan, yalnızca geçmişte yaptığı birkaç hatanın arkasına sığınarak ona sırtımı dönmüştüm.
Onu acılarıyla birlikte karanlık bir odada yalnız bırakmıştım ve şimdi o kayıptı.

Kalbim bu bilgiyle cayır cayır yanarken korumamın yakalarından ellerimi çektim. Ona nasıl bakıyordum? Koluma girmiş olan Tuğberk'e ya da diğer korumama dışarıdan nasıl tepki veriyordum? Hiçbir fikrim yoktu.  Yalnızca tek bir konuda fikrim vardı.

O da Seçkin'i sapasağlam bir şekilde, bir yerlerden bulana kadar ortalığın amına koyma fikri. Başı dertte olsun, olmasın. Kendi isteğiyle gitmiş olsun, olmasın. Onu bir yerlerde, nefes alırken bulmak zorundaydım. Başka bir seçeneğim yoktu.

Dudaklarımı zorlanarak bir kez daha aralayıp "Ben..." dedim ardından kollarımı esir almış ellerden kurtuldum. "Ben onu bulmak zorundayım." Sesim, ortada hiçbir sebep yok iken cinayet işlemiş bir kalpsize ait olsa bana ancak bu kadar korkutucu gelebilirdi. Üstümdeki bakışların dehşetini yakaladım. Bu dehşeti yadırgayan zihnime bir açıklama bile yapamamıştım.

Yalın ayak olmamı, sağ ayağımın henüz iyileşmediğini ve ruhsal bir çöküşün tam ortasında bulunmamı aldırış etmeden arkamı dönüp eve doğru koşmaya başladım. Aklımda Seçkin'in kaybıyla ilgili  bir ton senaryo vardı. Beni çıldırtanda zaten bu senaryolardı. Başka bir şey değil!

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin