25-Yaşam

317 32 13
                                    


🌊

Kafayı sıyırma aşamasına geldiğimi fark ederken ellerimi saçlarımdan çekip ona atabileceğim en kötü bakışı attım. Canavarca hisle adam öldürmenin cezası müebbet olmasaydı eğer karşımdaki adam şu anda ölü olmuş olurdu. Buna eminim.

"Eve geleceksin." dedi boş bir sesle. "Bir daha tekrarlamayacağım bunu." Beynini çok mu zorluyordu? Bir şeyleri anlamamak için? Yoksa bu bana özel bir garez miydi?

"Hayır!" İşaret parmağımı Semih Azrak'a doğru tehditkar bir tavırla sallayarak kaşlarımı çattım. "Hayır gelmeyeceğim!" Mevzu adım gibi derin olduğu için üstümde Rıza baba ciddiyeti, Mesut komiser siniri ve en önemliside Hüsnü komiser asiliği vardı. Umarım günün sonunda düşüncelerime ithafen 'İyi iş çıkardınız çocuklar' diyebilirdim. "Ben o eve geri dönmem! Ben kendi evime gideceğim!"

Babam yüzünü bıkkınca mest ederek "Derin," dediğinde dişlerimi sıktım. "Bunu yarım saattir seninle konuşuyorum." Hayır bir saattir konuşuyordu? "Beni çileden çıkarma. Eve gidiyoruz dediysem, eve gidiyoruz."

"Ben kendi evime gideceğim!" Ellerimi birbirlerine sürtüp bir adım geriledim. "Sizde ne yapıyorsanız yapın!"

"Derin..."

"Gelmeyeceğim seninle ya!"

"Bağırma."

"Bağırırım!" Alt dudağımı parçalamak istercesine ısırdım. "Kimse bana bundan bahsetmedi! Ki bahsetselerdi bile yine kabul etmeyecektim!" diye homurdandım. "Gelmeyeceğim eve! Unut bunu!"

"Bana bak," Son bir saattir koridor köşesinde tartıştığım babam sinirlenmenin son raddesinde olduğunu bana belli etmek için gözlerini belertti. Sırtımı beyaz duvara yaslayıp cins cins suratına baktım. Ondan korktuğumu falan mı zannediyordu? Yani biraz korkuyordum da... Neyse. "Şu durumdayken dört bir yanı orman olan, şehir merkezine bilmem kaç dakikalık mesafedeki eve seni tek başına göndereceğimi sanıyorsan, çok yanılıyorsun."

"Bir kere dört bir yanı orman değil, üç bir yanı orman! Ayrıca şehir merkezine yalnızca  on beş dakikalık mesafede!" dedim bilmiş bilmiş. "Evime gidiyorum. Senin bulunduğun eve gelmiyorum. Konu kapanmıştır."

Ceketini silkeleyerek birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattığında duraksamıştım. Kaşları çatıktı; resmen dibime girmişti şu an. Aklıma bir saat önce Ömer'in babam için dedikleri geldi. Seçkin'e vurduğu gerçeği zihnime yuva yaparken bana vurma ihtimalini kafamın içinde değerlendirmeye başladım. Bunu değerlendirdiğime bile inanamıyordum ama yapacak bir şeyim yoktu. Bahsettiğimiz kişi Semih Azrak'dı sonuçta! Tescilli ruh hastasının tekiydi! Ne yapacağı hiç belli olmazdı.

"Benim sabrımı zorlama daha fazla. Ben ağzımı açtığımda neler oluyor çok iyi biliyorsun, Derin." diye tısladığında elimi kaldırsam gömleğine değecektim. O kadar yakındı bana. "O yüzden kes sesini," Sırtımı iyice duvara yasladığımda yeşil gözlerindeki ürpertici ifade gözlerimi hedef almıştı. Sanırım gerçekten bana vuracaktı. "Eve geliyorsun dedim mi? Geliyorsun. İtiraz istemiyorum."

Kıt beyinli olduğuna emin olurken beni daha iyi anlaması için "Ben. Senin. Bulunduğun. Eve. Gelmeyeceğim." dedim tane tane. Dişlerini sıktı. Bunu içe çöken yanaklarından anlamıştım. "Kendi evime gideceğim!"

"Kendi evin mi?" Sinirle güldüğünde duraksamıştım. Doğru. Teknik olarak benim evim değildi orası. "Tapuyu senin üzerine geçirdiğimi hatırlamıyorum?"

"Eğer stajımın önüne taş koymasaydın bir evim olacaktı, evet!" dediğimde benden bu atağı beklemiyormuş gibiydi. Bir adım köşeye kayıp onun dibinden çıktım. Beni sinir, kanser etmişti bir saat içinde! "Gelmek istemiyorum! Seninle aynı evde yaşamak istemiyorum. Sal beni artık ya."

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin