66- Saklı Gerçek

90 11 59
                                    



Geldi geldi! Kah üzüldüğüm, kah ağladığım kah güldüğüm o bölüm geldi. Umarım güzel bir bölüm olmuştur. Ben çok özendim yazarken... Ve umarım yazım hataları,  mantık kaymaları falan olmamıştır; çünkü yıllar sonrasını (karakterlerimin olgulaşma evrelerini) yazdım ve bu kadar uzun bir zaman sürecindeki ilk yazışım...

Batırmamış olmam dileğiyle...

Ve dip not geçmek istiyorum. Çoğu bilgi bu bölümde havada kalacak, malum yılları biraz hızlandırdım ama diğer bölümlerde neredeyse bütün havada kalan bilgileri toparlayacağım o yüzden kafa karışıklığınız olmasın yani...

İyi okumalar diliyorum fıstıklarım ❤️

~~~~~

8 yıl sonra;

"Derin hanım, mesleğinizden ötürü çok meşgul birisiniz. Zaman sizin için kıymetli; hepimiz için kıymetli aslında ama sizin için daha kıymetli olduğunu biliyorum." İçli bir nefes verdi. "O yüzden teşekkür ederim davetimi kırmayıp buraya geldiğiniz ve bana zaman ayırdığınız için."

Önüme gelen perçemi kulağımın arkasına tıkıştırdıktan sonra zoraki bir şekilde tebessüm ederek "Ne demek,müdür bey?" diye mırıldandım ve gösterdiği deri koltuğa oturdum. Bulunduğum odada iki kişi daha vardı; sırf o iki kişiye sinirlenmemek(?) adına sadece müdür beye bakıyordum. "Benim her zaman size ayıracak zamanım vardır. Merak etmeyin."

Benim artık sana ve senin lanet okuluna ayıracak bir saniyelik zamanım bile yok! Lanet gelsin sana da senin okuluna da...

Tebessümüme karşılık veren müdür kendi koltuğuna oturarak ellerini masasının üzerine yerleştirdi ve gözlerimin içine baktı. Tam dudaklarını aralamıştı ki onun konuşmasına izin vermeyerek "Yine hangisi sorun çıkardı?" diye sordum. "Bu mu? Yoksa bu mu?"

Hemen çaprazımda duran, kafaları önlerine eğik Barış ve Oğuz'u işaret ettiğimde müdür bey dudakların mahçup bir tavırla kapatmıştı. Ne diye o mahçup oluyorsa? Sonuçta onun çocukları her Allah'ın günü okulda sorun çıkarmıyorlardı. Benim çocuklarım çıkartıyordu! Maalesef ki!

"İkisi birden." demekle yetindi müdür.

Şaşırmamıştım. Hemde hiç şaşırmamıştım!

Tebessümümü bozmamaya çalışarak gözlerimi oğullarıma doğru çevirdim. Oğuz'un kafası eğik olsa da arada bana kaçamak bakışlar atıyordu ama Barış asla bana asla bakmıyor; babasının kopyası olan yosun yeşillerini müdürün odasındaki kocaman kırmızı halıda dolandırıyordu. Ne yalan söyleyeyim? Barış gerçekten de zeki bir çocuktu. Sinirli bir anda annesiyle göz teması kurmaması gerektiğini bilecek kadar zeki fakat annesini sinirlendirecek şeyleri korkusuzca yapacak kadar aptal bir çocuktu.

Öte yandan Oğuz...

Oğuz kardeşinden biraz daha farklı bir karaktere sahipti. Zeki ve aptal ayrımını çok iyi yapan; gerektiğinde zeki, gerektiğinde aptal rolünü oynayan bir çocuktu.

Sözlere sığdıramayacağım derecede farklı bir karakteristik özelliği vardı yani. Ve ne yalan söyleyeyim? Barış, Görkem'in kopyası olmuş olsa da karakterimdeki çoğu özelliği Oğuz taşıyordu ama bunu bilmek beni şu anki öfkemden asla arındırmıyordu!

Asla!

İçimde bir volkan patlarken, "Ne yaptınız yine?" diye sordum sakin bir sesle. Gram sakin değildim, orası ayrı bir konuydu. Sadece sakin ebeveyn rolünü oynuyordum. Bu rolü yedi yıldır oynadığım için rol olup olmadığını kendim bile anlamıyordum da... Neyse! "Kopya? Kavga? Ders ekme? Ne yaptınız?"

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin