21-İtiraf

354 29 15
                                    


🍂

Mantığımın üstünden geçen suçluluk duygusu dokunduğu yerleri esir alırken, mantığımı çökertmesi uzun sürmemişti.

Alt dudağımı kemirerek bir süre yalnızca tepemdeki tavanı inceledim. Çıkıntılı hatlara sahipti, ortadaki avize çok gösterişli değildi ama Semih Azrak'ın seçtiği tarz da bir şeyde değildi. Sanırım çatısının altında yaşadığım bu huzur kokan evi tamamiyle mimarlara teslim edip geri çekilmişti. Gerçi o her zaman geri çekilirdi. Ondan beklendik bir durumdu.

Kalbimin göğüme geçirdiği tekmeleri haz etmeye çalışırken, suçluluk duygumu söküp atmak istiyordum.

Jülide ayağını yaralamıştı. Bu benim yüzümden gerçekleşen bir eylemdi. Eğer onu sinir etmeseydim o bana abajuru fırlatmazdı. Abajuru fırlatmasaydı, ayağına cam batmazdı ve şu anda ayağı yaralı olmazdı. Başına gelenlerin hepsi benim suçumdu. Şakanın dozajını kaçırmam onu yaralamama neden olmuştu.

Of! Ben ne biçim bir arkadaştım?

Dizlerimi göğüsüme kadar çektim ve küçük bir top boyutuna ulaştım. Yüzümün bir kısmını koltuğa gömerek, sinirle inledim. Kendimi bok gibi hissediyordum şu an.

"Derin?" diye soran sesle birlikte gözlerimi tavandan alarak sağıma çevirdim. Tuğberk elinde bulunan ilk yardım çantasını mutfak tezgahının üstüne bırakarak vücudunu bana doğru çevirdi. "Sen hâlâ uyumadın mı?" Ben? Görkemsiz o yatakta suçluluk duygusuyla birlikte uyumak? Bu imkansızdı.

Yani suçluluk duygusu olmasada son günlerde birkaç kere denemiştim. Ben onun tatlı kokusunu soluyamadan uyuyamıyordum. Lanet herif beni kendi kokusuna bağımlı yapmıştı. En kötüsüde bu bağımlılıktan nasıl kurtulacaktım? Hiçbir fikrim yoktu.

"Uyumak mı?" Ona alık alık baktım. Ela gözleri yüzümün çehresinde dolanıyordu. "İçerdeki kız benim yüzümden ayağını yaraladı. Ne uyumasından bahsediyorsun sen?"

"Abartma," dedi her harfin üstüne basarak. "Görünmez kazaydı, kendini suçlama." Kırmızı L koltuğun köşesinden dolanıp çaprazımda kalan boşluğa oturdu. "Jülide'nin hiçbir şeyi yok. Birazcık topuğu kesilmiş o kadar. Ona da hastanede müdahale ettiler zaten biliyorsun." Durdu. "Az öncede pansumanını yaptım. Birkaç gün ayağının üstüne basmazsa düzelir, merak etme."

Burun kıvırdım. Tamam azıcık içim rahat etmiş olabilirdi ama yine de kendimi suçlu hissediyordum.
"Beni rahatlatmaya çalışma. Hepsi benim suçumdu. Eğer onu kızdırmasaydım..."

"Sen hep böyle misin?" diye sordu elalarını kısarak. Cümlemi yutup ilgiyle suratını inceledim. Ben hep böyle miyim derken? Mükemmel? Fevkalade? Harika? Güzel? Evet hep öyleydim. "Suçu hep kendide mi ararsın?"

Kafamdaki şıklar elendiğinde üstümdeki Görkem'e ait tatlı kokusunun üstüne sindiği lacivert kazağı taytımın diz kısmına doğru çocuksu bir hareketle çekiştirdim. Neden bilmiyorum ama öyle sorunca kendimi çok kötü hissetmiştim. "Evet."

"Görünmez kazalarda bile hatayı kendinde mi ararsın?"

"Evet."

"Neden?"

"Bana bu öğretildi çünkü."

"Kim tarafından?"

Yutkundum. "Ailem."

"Ailenin... Derin aptal mısın?"

"Evet öyleyi..."  diyecekken durdum. "Hey!" Tuğberk yarım ağızla tebessüm ederken "Ben aptal değilim sadece hatamı kabul edecek kadar bilinçli bir insanım!" diye homurdandım. "Doğru konuş,"

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin