68- Parça

123 11 27
                                    


Bölüm geç geldiği için üzgünüm.

İyi okumalar dilerim.

❄️

Elbisemin etek kısmının aniden çekilmesiyle irkilerek kafamı eğdim. "Anne, patlamış mısır istiyorum."

"Daha yeni yemedin mi?"  diye sordum Barış'ın yosun yeşillerini ilgiyle incelerken. Babasının kopyası olan gözleri, babasının göz şekline ihanet etmiş ve çekikliğini benden almıştı. Garip bir şekilde bu ayrıntı anlık tebessüm etmeme neden oldu. Çocuklarımda kendimle -genimle- ilgili bir şeyler görünce seviniyordum.

"Filmin ilk yarısında aldığından mı bahsediyorsun?" Barış minik burnunu kıvırdı. "Eğer ondan bahsediyorsan evet, bir saat önce patlamış mısır yedim. Ve şu an yine yemek istiyorum."

Çok bilmişliğini de benden almıştı, maalesef ki...

"İnşallah obez olmazsın, canım oğlum." Gözlerimi Barış'ın yosun yeşillerinden çekmeden çantamın içindeki cüzdana yöneldim. Aslında onunla 'abur cubur' yeme meselesini tartışmak istiyordum ama bu tartışmayı başlatacak enerjim yoktu. Belki başka zaman...

"Ne alıyorsan kardeşine de alıyorsun." Çıkardığım parayı avucuna bıraktım ve o konuşmadan ekledim; "İtiraz istemiyorum."

Barış dudaklarını büzüştürüp "Aman be," dedi. "O eksik kalsa olmaz sanki."

"Barış..."

"Ona bir şey almak istemiyorum, anne!"

"Yemin ediyorum, seni çizgi filmin ikinci yarısına sokmam." diye tehdit(?) ettim onu. "Ne alıyorsan aynısından kardeşine de alıyorsun. İtiraz istemiyorum."

"Uff, tamam." Gözlerini devirerek arkadaki patlamış mısır stantına doğru ilerlediğinde gözlerimi ondan çekerek önüme döndüm ve telefonu diğer kulağıma götürdüm. Son beş dakikadır Tuğberk ile konuşuyordum. Gerçi Barış'ın ani bölmeleri sağolsun pek konuşamıyordum da... Neyse. Bence Tuğberk'in telefonu suratıma kapatmamasına odaklanarak dedikoduya devam etmeliydim.

"Onca işimin arasında, bir anne olarak sözümü tutup onları sinemaya götürüyorum. Gördüğüm muameleye bak! Hâlâ birbirleriyle didişiyorlar."

Tuğberk gülerek, "Kardeşler onlar, olur arada böyle şeyler. Hem hangimiz küçükken kardeşlerimizle didişmedik ki?" dedi hattın diğer ucundan. Bir an durdum. Söylediği cümle üzerine geçmişimden birkaç anı göz perdelerime düşmüştü. Anıları birkaç saniye boyunca izledim ama garip bir şekilde hiçbir şey hissetmedim. Oysa hissetmem gerekiyordu. İlginç. "Bu arada çocukları sinemaya götürmen iyi olmuş. Biraz kafaları dağılır."

"Sorma sorma... Çok kafaları dağılıyor! Filmin ilk on dakikasında birbirine girdiler yine. Az daha filmden atılıyorduk." diye homurdandım. "Beni şöyle bir zamanda o kadar bezdiriyorlar ki..."

Kendi mental yorgunluğum aklıma saniyelik gelince arkamdaki koltuğa oturup hayatımın gidişatına ithafen ufak çaplı bir küfür savurdum. Küfürümü işiten Tuğberk tekrardan gülerek "Senin kaosçu karakterini genetik olarak taşımaları beni de çok korkutuyor, evet." dedi. "Ama büyüyünce düzeleceklerini umuyorum."

Tek elimle alnımı ovaladım. Başım ağrıyordu. "Keşke gram bana benzeseler. İkiside Görkem'in karakterinin kopyası. Öfke problemleri ve anlık yükselmeleri hiç bitmiyor."

"Biter biter. Çocuk onlar." Durdu. "Ha şey... Görkem demişken..." Tuğberk'in gülüşü kesildi. Ciddileştiğini hissettim. "Seni Görkem yüzünden aramıştım aslında. Herhangi bir gelişme var mı?"

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin