61-Hayal Kırıklığı

258 22 156
                                    


Bölümü yazarken kah güldüm, kah ağladım.

Umarım güzel bir bölüm olmuştur.

İyi okumalar dilerim ❤️

❄️

"Boyundan büyük entrikalar çeviriyorsun. Allah sonunu hayır etsin."

Omzuma çarparak salona geçen Tuğberk'e tip tip baktım. Pekala, ufakta olsa bir haklılık payı vardı. Boyumdan büyük entrikalar çevirmeye başlamıştım; her an o entrikaların altında kalarak can verebilirdim ya da can alabilirdim. Bilmiyorum. Son birkaç gündür kafam çok karışıktı. Tıpkı hislerim gibi.

"Ben önlemimi aldım, bremın. Sen sıkıntı etmeyesin." diyip onu rahatlattıktan(?) sonra balkon kapısına doğru yürüdüm ve arka bahçeye bir bakış attım. Akşamın esiri olan karanlık orman ürkünç görünüyordu ama bir problem yoktu. Karanlık aynı zamanda ürkünç görünen orman dışında görünürde kimse gözükmüyordu çünkü. Her şey yolundaydı. "Kapıları kitledin değil mi?"

Tuğberk "Kitledim." dedi koltuğa yayılırken. Gözleri televizyona kaymıştı. "Merak etme."

"Güzel." Balkon kapısından uzaklaşıp perdeyi köşeye doğru çekiştirdim. Gözüme takılan açık pencereyi kapattıktan sonra ön bahçeye bakan cama bir bakış atıp dilimi şaklattım. "Şimdilik bok yoluna gitmeyecekmişiz gibi gözüküyor. Güvendeyiz."

"Şimdilik güvendeyiz." diye tekrarladı beni. "Peki ya sonra?" Ela gözlerini bana çevirdiğinde gözlerinden geçen şüphenin kıvrımlarını zihnimde hissettim. Şüphenin kıvrımlarını hissetsemde yüzüme hiçbir şey yansıtmadım. Yansıtmamak zorundaydım. Güçlü durmak zorundaydım. "Şimdilik güvendeyiz. Sonrasını halledeceğim, rahat ol. Her şey kontrolüm altında." diye mırıldandım. "Sen... Televizyon izle."

Benim rahatlığıma dayanamamış olacak ki "Hiç korkmuyorsun değil mi?" dedi sahte bir sinirle. Sinirinin arkasına sığınan korkuyu soluyarak ciddi bir ifadeyle yakamı silktim. Korkmadığımı ona daha nasıl belli edebilirdim? "Ormanın ortasındayız. Bu evdeki güveliğimiz ahşap birkaç kapıya bağlı! Koruma yok. Polis yok. Bekçi yok! Ulan ya sinirinden çılgına dönüp burayı basar ve sana... bize zarar verirse?"

"Saçmalamağğğ." Yüzümü ekşittim. "Onda o göt yoktur."

"Ya varsa Derin? O veliahtta bize zarar verecek göt varsa?" Pekala son iki gündür aynı konuyu konuşmaktan sıkıldığımı söylesem anlayış göster miydi? Hiç zannetmiyorum.

Önüme gelen sarı düz tutamı geriye itekleyerek ofladım. "Eğer onda gram göt olsaydı, usb'yi bana postalamak ve beni topa tutmak yerine başından beri tehditçilere yardım eden birisi olarak usb'yi ele geçirdiği ilk anda adaleti savunur; polislere giderdi. Ailesiyle papaz olmamak adına topu bana atan bir korkağın bize zarar verme olasılığı çok düşük Tuğberk. Ayrıca güvenliğimizi sağlamak için elimden geleni yapıyorum. Bunu sende biliyorsun. Şimdi lütfen sakinleş ve televizyonunu izle."

Uzun kirpikleri sinsi bir edayla kısıp beni süzdü ardından "Mantıklı." dedi. Ani yükselişinin bir saniye, ani dinişinin ise bir salise sürmesini şuna bağlıyordum; Psikolojisi bozmuştu. Tıpkı benim gibi.  "Ben maç izleyeceğim."

"Aynen öyle yap." dedim ipleri elime alarak. Tuğberk'in daha fazla yıpranmamasını dileyen tarafıma uyum sağlayarak anlık gülümsedim. Gülümseyişime ithafen gözlerini devirdi. "Unutma, her şey kontrolüm altında. Sen maçını ya da... Bir şey izle işte."

Elimle televizyonu işaret edip mutfağa girdiğimde bakışlarını benden çekmesi işime gelmişti. Amerikan tarzındaki mutfağın ortasında durup gözlerimi Tuğberk'e çevirdim. Televizyon izlemeye başlamıştı. Az da olsa kafası dağılacaktı yani. Bu düşünceyle içli bir nefes verip ellerimi granit tezgaha yasladım. Bazen yüzümdeki maskeyi düşürmekten o kadar çok korkuyordum ki...

Küçük Bir MeseleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin