Erdinç Kurtuluş bataklık gibiydi, çırpındıkça daha çok batıyordum.
Gözlerimi kısıp bana dikkatle bakan iki çift göze doğru yüzümü buruşturdum. Bir gece daha ne kadar kötüye gidebilirdi?
"Bebek," dedi Erdinç, pis bir sırıtmayla. "Geçmiş olsun. Nasıldı içerisi?"
"Buradan daha havadar..."
Yüzünü kırılıyormuş gibi asmış ve dudaklarını bükmüştü. Masum görünmenin yanından bile geçemiyordu. Mış gibi yaparken bile.
"Senin için işimi gücümü bırakıp geldim, bu mu karşılığı?"
Serdar'a doğru bakarak keyifle güldüğünde kollarımı göğsümde bağlayıp bıkkınlıkla nefes verdim.
"Biraz bile şaşırmadım," dedim, gözlerimle ikisini göstererek. "Zihnimde depolanmaya kalksaydınız siz ikinizi aynı dosyaya koyardım."
"Ne?" dedi Serdar, anlamsız bir ifadeyle bana bakarken masanın arkasındaki sandalyesine biraz daha yayılmıştı.
Erdinç onun aksine söylediğime gülmekle meşguldü.
"Tabii ki birlikte çalışıyorsunuz," dediğimde bir elimi açmıştım. "Aksi şaşırtıcı olurdu."
"Birlikte çalışmıyoruz, kulvarlarımız farklı." Erdinç tüm gevşekliği ile konuştuğunda sıkıntıyla nefes aldım.
Uykum gelmişti, işinde kesinlikle iyiydi, beynimi uyuşturuyordu.
"Her neyse," dedim bıkkınlıkla. "İmza falan bir şey mi attıracaksın, yoksa gideyim mi ben?"
Serdar'ın yüzünde sıranın ona geldiğine memnun bir ifade belirdi. Egosu dış dünya tarafından o kadar az sulanıyordu ki solmasın diye sürekli içten içe kendine önemli biri olduğunu hatırlatması gerekiyordu. Tam şu an yaptığı gibi. Oturduğu makamdaki yetkisini kendisiyle ilgili sanıyordu, oysa öznel alınamayacak bir mesleği vardı. Ona bunu söylememek en iyisiydi. Her tür düşmanla savaşılırdı, bir tek hayal kırıklığına uğramış olandan korkulurdu. Hayal kırıklığı sanıldığından daha büyük bir itici güçtü.
"İşleme koymadım," dedi. "Erdinç Bey'e teşekkür edersin."
İşler böyle yürüyordu tabii. Bugün bana yarın sana yöntemiyle. Erdinç'ten gelecek herhangi bir yardıma ihtiyacım olmadığı gibi bel bağlayacak da değildim.
Serdar Deren'in masasının önünde duran iki sandalyeden boş olana şak diye oturduğumda üzerimdeki gözlerden birinde hoşnutluk vardı, diğeri ise koyduğu kurallar geçilmiş gibi bakıyordu.
"İşleme koy öyleyse," dedim, bir bacağımı diğerinin üzerine attığımda. "Bekliyorum."
Serdar Deren yüzüme deli olduğumu düşünüyormuş gibi bakıyordu, e, akıl fazla abartılıyordu. Gülümsediğimde Erdinç küçük bir kahkaha atmıştı.
"Ben bir kahve içerim," dedi, kahkahasının yansıdığı sesiyle.
"Ben de içerim," dedim. "Sade."
İçimden yüzümü buruşturmuştum çünkü fazla tatsız ve sıkıcı bir içecek olacaktı. Dışımdan ise gülümsemeye devam ediyordum çünkü içmem gerekmeyecekti. Serdar Deren kısa bir an için Erdinç'e baktı, hemen sonra telefonu kaldırıp kahveleri söyledi.
"Kahveni iç git," demişti, cümlenin altında küfür yattığını belli eden bir tonla.
Elimle bilgisayarı işaret ettim. "Hadi oyalanma, 3 adet hap bulundurmaktan gözaltına alındı falan... 10 Temmuz bugün, yaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
Tiểu Thuyết ChungPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...