🩸Onat telefonu kapattıktan sonra verandada oturmuş ve düşünmüştüm. Kendime bir yol haritası çıkarmıştım. İstanbul'a döndükten sonra ipleri elime alacaktım. Önce babamdan kalan işlerin başına bizzat geçecek sonra da masadaki hakimiyetimi arttıracaktım.
Hakan Pars haklıydı. Ben bir serseri mayındım ve tam kucaklarında patlayacaktım.
Böyle bitmeyecekti, burada bitmeyecekti. Oyun kaybetmiştim ama sonuç değişebilirdi. Oyun arkadaşımı kurtarırken bizi de kurtarabilirdim. Pes etmeyecektim ve onu geri alacaktım. Bana ihtiyacı vardı. Onu kabuslarından uyandıracaktım.
Kollarımı bacaklarıma sarıp başımı dizime yasladığım sırada evin kapısı gıcırdayarak açıldı ve ardından oyun arkadaşım bana kaçırdığımız güzel sabahların anısı kadar berrak baktı.
"Günaydın," diye mırıldandım.
Başını hafifçe sallamış ve benden tek kelimelik sabah selamlaşmasını sakınmıştı. Kızgındı, biliyordum. Yorgundu, biliyordum. Hepsinden önemlisi kırgındı, biliyordum ama işte o bana böyle aşılmaz yamaçlar gibi uzak durduğunda benim gücüm tükeniyordu. Onun gücü tükenmesin diye gözlerimi üzerinden çekmedim ve her hareketini takip ettim. Verandanın ucuna yaklaştı, elini siyah keten pantolonunun cebine attı ve sigara paketini çıkardı. Sigarayı dudağına yasladıktan sonra çakmak aramaya başladı. Dudağımın kenarındaki tebessüm kendini belli ederken saklamak için acele etmedim.
Sigaranın ucunu yaktığında derin bir nefes çekti. Çakmağı parmaklarının arasında çevirirken gözlerini de benden sakınıyordu. Benim gözlerim ise onunla küçük bir meydan okuma oyunu oynarcasına inatla üzerinde geziniyordu.
"Gemi limana ulaşmış mı?" diye sordu, kupkuru bir sesle.
Ulaşmamış olsaydı Erdinç beni dün geceden itibaren yüzlerce kez arardı, aramamıştı. Ulaştığına dair mesaj atmış olabilirdi ama mesajlara bakmamıştım. Aksini düşündürecek bir şey olmadığından "Evet," dedim.
"Sence uyuşturucu geçişine neden yasak koydum?"
Gözleri bir süre yanan sigaranın ucunda oyalandı. Gözlerimi üzerinden ayırmadan konuşmaya devam etmesini bekliyordum. Sessizlik uzun sürdüğünde "Etik ve ahlaki sebepler."
"Belki," dedi, cevap hem buymuş hem de bu değilmiş gibi.
"Başka bir sebebi mi var?"
"Ticareti kontrol altında tutmazsan rekabet artar, rekabet artarsa da masada çok seslilik doğar."
"Sen o insanların birbirleriyle aynı fikirde olduklarına mı inanıyorsun?"
"Hayır," dedi, beklemeden ve bakışlarını bana çevirdi. "Benim sözümden çıkmayacak kadar kurallara sadık olduklarına inanıyorum."
Kahverenginin olabildiğince koyu bir tonunda bakarken gözleri nefesimi tuttum çünkü bundan sonra gelecek cümle doğrudan benimle ilgili olacaktı.
"Senin aksine," dedi, tam da tahmin ettiğim gibi keskin bir tonla.
"Otoriteni mi sarsıyorum?"
Dudaklarında beliren gülüş hayali bir rüzgar estirdiğinde kollarımı etrafıma sardım.
"Neden gemiyi almaya geldin?"
Omzumu hafifçe silkerek önemsiz bir detaydan bahsediyormuşçasına "Erdinç'in içinden alacakları varmış," dedim.
"Doğru," dedi, imalı bir onayla. "Erdinç Kurtuluş, Taşkıranlara çalışıyor."
Pars'la tartışmayacaktım. Dün geceden sonra bunu yapmayacaktım. Kabusları savuşturup geceyi güne çevirecek, ona huzurlu uykuları geri getirecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
General FictionPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...