16 Haziran 2022, İSTANBUL
İki gün önce uyandığımda yeni bir gün ve yeni bir ben kavramı düşündüğüm kadar iyi çalışmamıştı. Yataktan çıkmamak için direnmiş, odama gelen herkesten itina ile kaçınmış ve getirilen yemekleri reddetmiştim. Doktor beni bir kez daha görmüştü ve Görkem odanın ortasında oturan fil dışında her konuda benimle konuşmuştu.
Salı gününü herkese ve her şeye rağmen odada geçirmiştim. Göktuğ birkaç baskın yapmış ama beni bir türlü dışarı çıkmaya ikna edememişti.
Çarşamba günü her ne kadar üç tarafında büyük pencereler olsa da dört duvar ile çevrili bir yerde durmak beni daha kötü etkilediğinden odadan çıkmıştım. Sadece odadan çıkmıştım. Pijamalarımla.
Görkem birkaç saniye kadar pamuklu pijamalarıma bakmış ve yorum yapmamak için büyük çaba harcayarak, her ne yapıp dünyayı en azından kendi dünyasını kurtarıyorsa onu yapmaya gitmişti. Göktuğ ise pijamalarıma abisi kadar olumsuz yaklaşmamıştı. Onun fazlasıyla hoşuna gitmişti ve bunu bir pijama partisine çevirmesi tam olarak üç dakikasını almıştı.
Göktuğ sipariş getiren firmalar gibi parti aplikasyonu kurmalıydı. Partiyi tek tıkla evinize getiriyoruz gibi bir şey yapabilirdi. Ancak bunu Göktuğ'a söylememiştim çünkü ironi kavramı temassızlık yaptığından ciddiye alırdı ve ciddiye almakla kalmaz, anında eyleme geçerdi.
Odadan dışarı attığım ilk adımda kendine alan bulan Göktuğ, beni salona sürüklemişti. İşin kötü kısmı ise müzikleri de filmleri de Göktuğ seçiyordu. Dört duvarın giderek beni sıkıştırmayacağını, üzerime üzerime gelmeyeceğini bilseydim odaya geri dönerdim.
Açtığı üçüncü filmin sonunda acıktığını söylemiş ve kalp damar tıkanıklığına yol açacak ne kadar yiyecek varsa sipariş vermişti. Krizi fırsata çevirmek konusunda ondan daha başarılı kimseyi tanımıyordum. Aklımın içindeki düşünceleri susturmak konusunda eleştirmenlerin eleştirmeye tenezzül dahi etmeyeceği filmler başarılı olsa da, kalori ve klişe zehirlenmesi geçirmeme çok kalmamıştı.
Göktuğ pijama partisi ve lise çağındaymışız gibi davranmayı o kadar sevmişti ki Perşembe sabaha kadar uyumamak üzerine bir anlaşma yapmıştık. Liseden mezun olalı yıllar olmuştu ve hayır ertesi gün sözlüye gitmemek için bahane yaratmaya çalışmıyordum.
Görkem bu konu hakkında benimle konuşmayı reddettikçe ben de düşünmeyi reddediyordum. Ta ki bu sabaha kadar... Bu sabah evin görevlilerinden biri elinde elbise askıları ve ayakkabı kutuları ile içeri girdiğinde itina ile hakkında konuşmadığımız o fil bizzat üzerime oturmuştu.
Sabaha uzanan kötü film ve sağlıksız yiyecekler partisi bir noktada bitmek zorunda kaldığında gerçekler de en az fil kadar görünün olmuştu.
Elbiseler hem Görkem'in kriterlerine uygundu, hem de benim. Bir şekilde o dengeyi ayarlamayı başarmıştı. Benim seveceğim tarzda ama onun talep ettiği kadar dikkat çekici. Hem zarif hem şık hem de bir şekilde bana uygundu. Elbiseler konusunda itiraz edebileceğim bir şey yoktu, tıpkı çevremiz gözlerle çevriliyken korumamız gereken yakınlık konusunda olmadığı gibi.
Aynanın önünde bir süre iki gündür üzerimden çıkarmadığım pijamalarla durdum. Edilebilecek tüm itirazları etmiştim, hiçbiri kabul görmemişti. Görkem bunun gerekliliğine beni çok uzun zamandır hazırlıyordu. Üzerine konuşulacak çok da bir şey kalmamıştı ama işte her şey teorideki gibi değildi.
O masada Pars'ın tam karşısında, gerçek anlamda tam karşısında, oturmanın bana ne yapacağını kimse bilmiyordu. Daha da fenası Pars'a ne yapacaktı? Asıl bunu kimse bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
General FictionPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...