Bölüm 14 • Yorgun Uyku Sarhoşluğu

21.1K 2.1K 1.7K
                                    




Beş gün geçmişti...

Zihnimde her şeyin büyük bir patlama sonucu yerle bir olmasının üzerinden tam beş gün geçmişti.

İlk günü ikinci güne bağlayarak,  tekrar tekrar tekrar videoları izlemiş, uykusuzluktan sızana kadar bilgisayar ekranının gözümü ayırmamıştım. Videoyu kare kare kare durduruyordum. Her karede farklı bir detay arıyordum ve sonuç hiçbirinde değişmiyordu.

Her seferinde, üçüncü videonun sonunda Pars, Aras'a kalp masajı yapıyordu. Her seferinde, ellerinde kanlarla ayağa kalktığında Aras'ın başında dikiliyordu. Ve her seferinde bildiğim tüm gerçekler yerle bir oluyordu.

İkinci günün akşamında, birkaç saatlik uykunun ardından mutfak zemininin üzerinde uyandığımda bilgisayar şarjı bittiği için kapanmıştı. Algım bulanık, kaslarım gergin ve vücudum kaskatıydı. Zihnimin temizlenmesi için soğuk soğuk soğuk bir duş almış, bilgisayarı şarja takmış ve günler sonra ilk kez ocağı kullanarak kendime kahve için su kaynatmıştım. Ne kahvenin içine attığım üç şeker ne de eklediğim iki krema kapsülü işe yaramıştı. Üstelik kahvenin tadını berbat etmişlerdi. İlk yudumun ardından lavabonun deliğini boyladıklarında bu kez şansımı sallama çaydan yana kullanmıştım. Şekersiz ve sıcak bir şey biraz olsun midemi canlandırmış olsa da bu da zevksiz bir içecekti. Birkaç yudumun ardından zeminde unutularak soğumaya mahkum olmuştu.

Aklımı toplamam ve parçaları birleştirmek için her şeyi en baştan düşünmem ise üçüncü günün sabahında mümkün olmuştu. Duvarda oluşturduğum ikili panoyu yerle bir etmiş, 3 aydır üzerinde çalıştığım detayları koltuğun, sehpanın, parkenin üzerine saçmış ve tekrar en baştan adım adım adım giderek toplamıştım.

Bir şeyi gözden kaçırıyordum ama neyi?

Hayır hayır hayır, bir şeyi değil, birçok şeyi gözden kaçırıyordum.

Evden bir dakika bile çıkmamış, ısrarla çalan zilleri açmamıştım. Kerem iki kere kapıya gelmiş içeri seslenmiş güvenlikten evde olduğumu öğrendiğini, içeride olduğumu bildiğini söyleyerek kapıyı açmamı istemişti. Açmamıştım. Babam 6 kere aramış, en son buraya geleceğini yazmıştı, gelmemesi için 7. aramasını açmıştım. Arama yeniden İspanya'ya dönmemi söylemesi ile noktalanmıştı. Öfkeden uyuşmamış olsaydım telefonu duvara fırlatarak aramaya dramatik bir son verirdim ama o kadar enerjim yoktu. Güvenliği arayıp kimseyi beklemediğimi ve beni görmek için gelen olursa içeri almamalarını söylemiştim. Sonuçta bu evin kirasını ben ödüyordum ve burası Doğan Yarkın'a ait bir mülk değildi. Burada öyle istediği gibi hüküm süremezdi.

Onun hükmü her yerde geçer, demişti Aras.

Buna yorum yapmış ama günlerdir gökyüzüne haykırdığım soruya cevap vermemişti.

Gölge, geri adım atmamış ve attığım tüm mailleri yanıtsız bırakmıştı. İsterse ona mail atmama engel olabilirdi ama bunu bile yapmamış, tepkisizliğinin beni daha da çıldırtmasını beklemiş olmalıydı. Ki çıldırmıştım. Elimde bir telefon ya da adres olsaydı o da ne kadar çıldırdığıma şahit olabilirdi.

Mantıklı düşünemiyordum. Beş gün olmuştu ve ben tek bir cevap bulamamıştım.

Pars katil değilse, kim katildi?

Şimdi, beşinci gün altıncı güne bağlanmak üzereyken, kafamın içindeki gibi büyük bir kaosa misafirlik yapan salonun ortasında, dağınıklığın içinde tükettiğim tüm gücümle oturuyordum.

Savaştan sonra eve dönen, yıkıntılar içinde yön bulmaya çalışan, mağlup bir asker gibi bozguna uğraşmıştım.

O askerin bir evi var Atlas, dedi Aras.

Kırmızı HaziranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin