Bölüm 1 • Puslu Düşler Uykusu

139K 4.2K 5K
                                    


Ruhunu karanlıktan çıkaracağım Aras. Seni azaptan kurtaracağım.

Arabayı barın karşısındaki sokakta, kaldırımın kenarına park etmiştim. Barın iki yanında konumlanan güvenlik görevlileri yedi dakikadır burada olduğumun elbette farkındalardı. Barın hemen karşısındaki kaldırımın yanında duran 69 model bir Camaro, dikkatleri üzerine çekmek konusunda oldukça iyi olsa gerekti.

Hazırdım. Hazır olduğumu biliyordum. İçeri girmek hakkında duyduğum kaygının hazırlıksız olmamla ilgisi yoktu. Pimi çekecektim ve bomba elimde kalacaktı. Patlaması için ise bütün şartların olgunlaşması beklenecekti. Belki elimde, belki de katilin ininde... Bomba vakti gelince patlayacaktı. Pimi çekmek için önce arabadan inmem gerekiyordu. Yanıma sadece telefonu ve arabanın anahtarını alarak dışarı çıktım. Kapıyı sertçe kapattığımda birinin bana kaşlarını çattığından emindim. Asıl sahibinin...

Kızıma yeterince iyi davranmıyorsan bozuşuruz Atlas.

Ses içerideydi. Tabii bir de her yerde. Bastığım zeminde, elimdeki anahtarda, avucumun içine sıkıştırdığım telefonda, arabanın içinde, koyu kırmızı boyasında, 1969'dan kalma modelinde... Her yerde onun sesi vardı. En çok da kafamın içinde...

Merak etme, kızına gözüm gibi bakıyorum Aras.

Gülünce kısılan, kısılmaktan ziyade kaybolan gözlerinin görüntüsü gözümün önüne geldiğinde başımı geriye itip yüzümü gökyüzüne çevirdim. Buradayım, bak dedim içimden. Buradayım, senin için döndüm. Gördüğünü biliyorum Aras, görüyor olmalısın. Bir yerde olmalısın, sen bir yerde beni bekliyor olmalısın.

Girişin iki yanında duran güvenliklere başımı hafifçe yukarı doğru iterek selam verdiğimde, yakın zamanda saçlarına veda edecek gibi duran çenesini kaldırıp yüzüme ifadesiz bir donuklukla bakmıştı. Aynı hisleri paylaşıyorduk. Ne şaşırılacak, ne de neşe saçılacak bir şey yoktu ortalıkta. Duygular kuyunun dibinde kalmaya devam edebilirdi.

Güvenlik görevlileri değişmişti, bu adamları tanımıyordum. Buraya en son ne zamana geldiğimi bile hatırlamıyordum. İstanbul'da ise uzun zamandır bulunmamıştım. Uzun bir süreydi, en azından yaşayanlar için. Var etmeye de yok etmeye de yeterdi. Karşısında durduğum adam ellerini arkada bağlamış, kaslı göğsünü ise muhatabına dikmişti. İçeri girmek için telefonda bulundurmam gereken barkodu okutmak için elindeki kod okuyucuyu bana doğru kaldırmıştı.

"Barkod?"

Elbette böyle bir mekanın görünen kısmına girmek de zordu. Yer altına inmeyecekken bile içeri girmek için bir şifreye ihtiyaç vardı. NOX'a girmek için ise şifreden daha fazlası gerekiyordu. Üyelerin girebildiği bir kulüp olduğundan telefona gelen barkodu kapıdaki görevlinin elindeki cihaza okutmak gerekiyordu. Barkod yoksa da bir ad, daha çok soyad iş görürdü. Çünkü insanlar kendilerini özel hissetmek isterlerdi. Herkesin girebildiği bir yerdense böyle soyadının kapıları sonuna kadar açtıracağı yerler seçerlerdi. Kişisel olarak hiçbir özelliği olmayan, soyadından ibaret insanlar kapıların önlerinde açılışından haz duyuyordu. Aynaya baktıklarında silik bir renk, unutulup gidilecek bir fikir değil, bir isim gören insanlardan daha fazlası beklenemezdi. Etiketi seven cemiyetin güzide çocukları her gece böyle yerlerde sabahlara kadar tepinerek soyadlarının hakkını veriyorlardı.

"Atlas Yarkın."

Zaten yukarıda olan kaşları biraz daha gerildi. Kim olduğumu anlaması kaç saniye sürmüştü, üç mü? Zafere kaldırılan şampanya, babamın pek de takdir edilesi olmayan şerefi için patlıyordu. Ben mi? Ben bu gece alkol tüketmeyi reddediyordum.

Kapının önünden çekilirken elini içeri doğru uzatmış, geçmem için bana alan sağlamıştı. Başımla selam verip içeri hızlı adımlarla girişe uzanan yola ilerledim. İki yanda biçimli çalılar uzanırken yerde aralıklarla aydınlatmalar vardı. Burayı hiç özlememiştim. Üç basamaktan oluşan ve girişe doğru kıvrılan merdivenleri çıktığımda iç tasarımın son gördüğüm halinde kalmadığını fark etmiştim. Hep moderndi ama bu hali iç mimara üç ev aldırdık diye bağırıyordu. Bu gece özel bir parti olduğundan kalabalığın çoğu müşteriden çok davetliydi. Bu da içeride bir tane bile aklı başında kimse yok demekti.

Kırmızı HaziranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin