Bölüm 43 • Canavarlar Bizi Yenecek

19.7K 1.5K 1.2K
                                    

Holaaa,

Uzun bir aradan sonra, yine yeni yeniden bir aradayız.

Umarım bir sonraki bölüm çabucak gelir, herkes hemen parmakları çaprazlasın ve şans dilesin.

Bazı kişisel yoğunluklarımın üzerine iş yoğunluğu eklenince böyle oldu ama umuyorum ki bundan sonra daha seri gideceğiz.

Bu bölüm aslında asla burada bitmiyordu ama yaklaşık 10K olunca durmak zorunda kaldım, diğer kısmını bir sonraki bölüme kaldı artık. Tekrar okumaya fırsatım olmadı, ben sonra bakacağım ama bir karışıklık varsa görmezden gelin.

Keyifli okumalar.

İrem Pelin xx

🩸

Camaro'ya doğru attığım birkaç adımda çalan telefon sesiyle duraksadım. Pars'ın telefonundan yükselen zil sesine benimki eklenmişti.

Ekranda kayıtlı olmayan, sabit hat numarası vardı.

Arabanının önünde durup nefesimi dışarı vererek kendime gelmeye çalıştım. Elim saçlarımın arasına gittiğinde önüme düşen tutamları parmaklarıma sıkıştırarak başımın üzerinde tuttum.

Pars çalan telefonunu cevapladığında, onun konuşmasını dinlemek yerine elimdeki telefona dönüp çağrıyı cevapladım.

"Atlas Hanım?" dedi, bir erkek sesi.

"Benim," dedim.

Pars'ın konuştuğunu duyuyor ama kelimelerini seçmek için dikkat kesilmiyordum. Sesi ciddiydi. Sık cümlelerle değil, belirli aralıklarla konuşuyordu.

"Sizi babanız ile ilgili arıyorum." Adamın sesinde ne söyleyecekse söylemek istemediğini belli eden bir ton vardı. "Ufak bir rahatsızlık geçirdi."

Adamın söylediği son cümle ile birkaç metre ötemde hala telefonla konuşan Pars'a baktım. Başını yere eğmiş, elini ensesine atmış ve sıkıntı bir konuşma içinde olduğunu tüm bedenine yansıtmıştı.

"Hastanede önlem alındı mı?" diye sorduğunda, aynı içerikle arandığımızı anladım.

"Hastanenin adını öğrenebilir miyim?"

"Life Hastanesi," dedi adam. "Babanızın sağlık geçm-"

"Teşekkür ederim," dedim. "İyi geceler."

Aramayı sonlandırdığımda Pars da birkaç cümlenin ardından telefonu kapatmıştı.

Bakışları bana döndüğünde ifadesi tereddüt doluydu.

"Ölmüş mü?"

Bana doğru bir adım attı. "Atlas..."

"Ölmüş mü, ölmemiş mi?"

"Yoğun bakımdaymış," dedi, sıkıntıyla.

"Kalp krizi?"

Sorumla sinirle gülmüş ve ellerini şakaklarına bastırmıştı.

Cevabın evet olduğu oldukça netti. Arabanın ön kısmına yöneldiğimde "Ben süreyim," dedi. Birkaç adımla aramızdaki mesafeyi kapatmış, uzanmış ve kapının kulpundaki elimi tutmuştu.

"Gerek yok."

"Atlas, bırak ben süreyim."

Kapıyı kendime doğru çektiğimde "Atlas," diye uyardı. "Geç yana."

Derin bir nefes alıp göğsümü doldurdum. Bakışlarım arabanın arka tarafına, motorunun olduğu yere kaydığında "Aldırırım sonra, önemli değil," dedi.

Kırmızı HaziranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin