Yastığın altında kalan elimi çektiğimde yüzümü buruşturarak ayaklarımı öne doğru uzattım. Kasılmıştım. Gözlerimi yavaşça açtığımda yatakta sırt üstü dönmüştüm. Odanın içi karanlıktı. Bahçenin ışıkları yanıyordu. Kaç saattir uyuyordum?
Elimi yatağın üzerinde gezdirdim, telefon bir yerlerde olmalıydı. Yoktu. Dirseklerimin üzerinde hafifçe doğrulup gözlerimi kıstım. O kadar çok uyumuştum ki ayılamıyordum. Telefon hiçbir yerde yoktu. Yatağın diğer tarafında, Pia'nın yatağı ile arada kalan boşlukta yerde duran telefonu aldım. Orta tuşuna bastığımda ekran aydınlandı. 22.27.
16 saatten fazladır uyuyordum. Böyle bir şey mümkün müydü?
Telefonu yatağın üzerine atıp yattığım yerden kalktım. Üzerimdeki şortu düzeltip saçlarımı omzumun arkasına attım. Sürgülü cam kapıyı çektiğimde bahçeye çıkmıştım. Sol tarafa dönüp birkaç adım attığım gibi olduğum yerde kaldım. Çimlerin üzerinde duran barbekünün arkasında, onunla aynı hizada, cam sürgünün yanında bahçe takımı duruyordu. Masa ve koltuk tipi sandalyelerden oluşan beyaz ahşap bir takım.
Pars'ın evine yavaş yavaş yavaş medeniyet geliyordu.
Şezlongların olduğu kısma ilerlediğimde bakışlarım bu kez havuzda takılı kalmıştı.
Pars suyun altından yüzerken adım adım adım yaklaştım. Benim durduğum tarafa geldiğinde sıçrayarak suyun üstüne çıkmıştı. Kaşlarımı kaldırıp ona baktığım sırada beni fark etti. Başını iki yana sallayıp suyun fazlasını savurduğunda avcunun içiyle sakallarını düzeltmişti.
Havuzun kenarına yaklaşıp ellerini mermerin üzerine yaslamış, yukarı sıçrayarak bir dizini kenara yaslayarak sudan çıkmıştı.
"Uyanmışsın..." dedi, takdir eden bakışlarıyla sesini destekleyerek.
Keyifli görünüyordu. Saçlarının üzerindeki damlaları bu kez parmaklarıyla dağıtırken bana doğru birkaç adım atmıştı.
"Çok uyumuşum," dedim, zihnim birden ayıldığından sesimde mahmurluk da kalmamıştı. "Beni neden uyandırmadın?"
"Denedim... Birkaç kez."
Dudaklarının kenarında biriken keyifli gülümseme arttığında kaşlarımı çattım.
"Uyuduğum 16 saat içinde seni mutlu eden bir şey mi oldu yoksa bu klasik deliliğin mi?"
"Klasik..."
Şezlongun üzerinde duran gri havluyu alıp yüzünü ve boynunu kuruladı. Parmaklarımı saçlarıma geçirip karışmış tutamları birbirinden ayırırken etrafa bakındım. Nasıl olmuştu da bu kadar uyumuştum?
"Kahve?" diye sordu, kaşlarını hafifçe kaldırdığında.
Başımı iki yana sallarken havluyu sol omuzun üzerine attı.
"Daha güzel bir şey," dedim yüzümü buruşturarak. "Tatlı bir şey..."
"Geçen gün on kişilik aldığından ve bazıları yetişkinlerin zevklerine uymadığından dolap dondurma dolu. Onlardan ye."
Gözlerimi abartılı bir tavırla yukarı dikip tekrar yüzüne baktım. "Yetişkinlerin zevklerine uymayan dondurma nedir Pars, sen 1920'li yıllarda mı doğdun?"
Pars yüzüme sinir bozucu bir sırıtma ile baktığından elimin tersiyle karnına vurdum. Kaşlarını kaldırıp bakışlarını ağır çekimde karnına indirmiş sonra aynı yavaşlıkta yüzüme çıkartmış ve bu ne cüret diye ifadesi ile bakıyordu. Birazdan gülecek gibi durmasa ikna olabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
Tiểu Thuyết ChungPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...