Holaaaa,
İkinci kısma geçmeden önce ara bölümler gelecek demiştim. Bu ilk ara bölümümüz. Bunlardan birkaç tane daha gelecek gibi duruyor.
Duyuruları ve paylaşımları Instagram hesaplarından takip ediyorum.
Hikayenin hesabını "kirmizihaziran" şeklinde aratırsanız hemen çıkacaktır, oradan karakter hesaplarına da bakabilirsiniz dilerseniz.
Keyifli okumalar ve öpücükler.
İrem Pelin xx
♥♥♥
"Bebé!"
Üst kata seslendiğimde bir süre cevap gelmesini bekledim.
"Bahçedeyim..."
Bahçeye yöneldim. Dışarı çıktığımda havuz tarafında olduğunu gördüm.
"Konuştun mu Onat'la?"
Telefonu kapatıp şortunun cebine attı. "Konuştum, konuştum. Acil olanları gönderirim dedi de gerek kalmayacak."
Kollarımı beline sarıp karnında ellerimi birleştirdim. Çenemi omzuna yaslayıp bakışlarımı yukarı kaldırarak göz teması kurdum.
"O nedenmiş?"
"Benim gitmem gerekecek."
Etrafına sarılı kollarım kasıldığında derin bir nefes aldı. Kaşlarım sorgularcasına havalandı. Ona orta yol bulmasını, benimle kalmak için formül geliştirmesini söylediğimde bunun iki ayrı ülkede, iki ayrı hayat olmasını söylememiştim. Bekliyordum ama işte söylememiştim. Ben daha çok, bu taç benim zevkime göre değil, yeterince kırmızı yok diyerek kral olmaktan vazgeçmesini ya da işte istifa etmesini istemiştim. Tabii eğer öyle bir şey mümkünse.
Dilimin ucunda dönüp duran cümlelerin hiçbiri kulakları ile temas etmediğinde, sözcüklükleri o devraldı.
"Ayarlamam gereken işler var. Eşyaları da toplar gelirim. Sadece birkaç gün?"
Birkaç günü kısacık der gibi söylemişti ama işte değildi. Yine de bir şey demek yerine gülümsedim ve "Nasıl istersen..." dedim.
Çünkü nasıl isterse öyleydi...
Benimle burada İbiza'da, kafamıza estiğinde Marbella'da, daha da estiğinde Granada'da bitmeyen geceleri sabahlara bağlıyor, en güzel günleri birlikte doğuruyordu. Oraya gittiğinde ise kırmızılarına, mecburiyet tonunda siyahlar çalınacaktı.
Burada kalsın istiyordum, benimle. Sadece benimle. Hep benimle.
Pars'ı paylaşmak nefret listemde hızla en üste yükseliyordu. Ayaklarımı yere vurmak, gitme diye çekiştirmek, tüm mecburiyet siyahlarının üzerine kırmızı boyalar fırlatmak istiyordum. Dilimden dökülense sadece, nasıl istersen, oluyordu.
Burnumun ucunu tutup sıktığında gözlerimi kıstım.
"Düşürme yüzünü, konuştuk bunu. Ara ara gidip dönmem gerekecek biliyorsun. Sen demedin mi bir yolunu bul diye, buluyorum işte."
Bu yolu sevmemiştim. Başka bir yol deneyebilir miydik? Mümkünse İstanbul sınırlarında olmayan, daha güneyde, Akdeniz'de, sonu denize çıkan bir yol.
"Yarın Perşembe," dedim, keyifsiz bir sesle. "José'nin DJ arkadaşının partisi var."
Tek gözünü kıstı ve güneşle örtülü yüzünde çocuksu bir sevimlilik belirdi. "Bir sonraki partisine gitmek için şimdiden söz versen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
General FictionPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...