🩸
9 Temmuz 2022,
İSTANBUL"Bunun büyük bir dert olduğunun farkında mısınız?"
Salona girmek üzereyken Taşkıranlara ait mülklerde az rastlanan bir sesi duymamla duraksadım.
"Yeterince," dedi İnanç. "Zararın karşılanacak, eğer takıldığın buysa. Bir sonraki iş için payın buna göre belirlenir."
"Yok, ben anlatamıyorum," diyerek karşı çıktı Erdinç. "Ne payından bahsediyorsun sen, para mı benim derdim şu an? Ben sabahın köründe buraya kaybettiğim paranın derdine düşmeye mi geldim?" Her cümlede sesi giderek yükseliyordu. "Sizin tuzunuz kuru tabii yedi kat güvenlik geçmeden kapınıza ulaşmak imkansız. Herkes sizin gibi kalede yaşamıyor. Bu adamlar bana musallat olacaklar diyorum, mallarını gelip benden isteyecekler."
"Oldular mı? Neredeyse iki hafta oldu, kimse geldi mi?" Erdinç'in aksine İnanç hala oldukça sakindi.
"Gelmedi," dedi Erdinç tereddütle. "Gelmesine gelmedi de bu gelmeyecekleri anlamına gelmez."
"Sana değil," dedi İnanç, şimdi onun omzunu görebiliyordum. Erdinç ise hala görüş alanımda değildi. "Pars'a dert olacaklar."
Pars'a mı dert olacaklar? Salonun kapısına iyice yaklaştım.
"Pars tutuyor gemiyi, tuttuğu her saat başı da kendini ve masayı zarara uğratıyor. Bu haftaki toplantıda bunun açıklamasını yapmak zorunda kalacaktır."
Erdinç bir süre sessiz kaldı ve her geçen saniye göğsümü biraz daha sıkıştırdı. Pars masaya herhangi bir şeyin hesabını verecek olabilir miydi gerçekten? Bunun ucunun dokunduğu yer huzursuz hissetmeme sebep oldu.
"Bana bulaşmayın," dedi Erdinç. "Fillerin tepişmesi mi ne zıkkımsa işte onu benden uzakta yapın."
"Tabii," dedi İnanç, sık kullanmadığı alaylı bir ses tonuyla. "Seni korumak için tüm imkânlarımızı kullanırız."
"Aynen," dedi Erdinç, İnanç'ın tonundan daha belirgin bir alayla.
İnanç ayaklandığında Erdinç'in gitmek üzere olduğunu anladım.
"Hadi eyvallah!" dedi Erdinç, tam düşündüğüm gibi adımları uzaklaşırken.
Salonun kapısından çekilip hole döndüğümde Erdinç de salonun diğer kapısından çıkıyordu. İnanç'a fark ettirmemeye çalışarak arkasından seslendim.
"Pişt!"
Erdinç etrafına bakınıp dönerek bakışlarını bana çevirdiğinde hızla işaret parmağımı dudağıma götürdüm ve sessiz olmasını işaret ettim. Yanına yaklaştığımda kıstığı gözleriyle dikkatle bana bakıyordu. Kolundan çekiştirerek kapıya doğru yürümesini sağladım.
Salondan yeterince uzaklaşmıştık. Kapıyla merdiven arasındaki boşlukta durduğumuzdan dışarıdaki korumaların da bizi duyma ihtimali yoktu. Yine de sesimi olabildiğince sessiz tutarak "Gemiyle ilgili mesele ne?" diye sordum.
Erdinç gözlerini kıstı ve "Kapı mı dinliyorsun? Çok ayıp Atlas," dedi ama sesinde öyle yoğun bir keyif vardı ki kınamasını ciddiye alamamıştım.
"Erdinç uzatma da söyle, ne oluyor? Pars'ın olayla ilgisi ne?"
Kaşları merakla havalandı. "Pars için endişelendin mi sen?"
Derin bir nefes aldım ve gözlerimi yüzüne diktim. "Erdinç," dedim uyarı dolu bir sesle. "Anlat şu olayı, hadi."
"Bana rol kesmeye devam etmeyeceksin yani, iyiydi ya bu Taşkıran oyunu." Gözlerimi tavana diktiğimde bıkkın tavrıma güldü. "Güzel güzel."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
General FictionPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...