Bölüm 47 • Renksiz Savaş Boyaları

11.8K 1K 412
                                    


Pars, Onat ve İklim'i babamın çalışma odasında bırakıp kendi odama geçmiş, bir süre hiçbir şey yapmadan öylece yatağın üzerinde oturmuştum. Ne yapmam gerektiğini bilmediğim gibi, ne düşünmem gerektiği konusunda da en ufak fikrim yoktu.

Giyinme odasındaki kıyafetleri mi paketlesem, kitapları mı kolilesem yoksa direkt bu evi ateşe verip mi gitsem emin olamıyordum. Aras'ın eşyaları, annemden kalanlar ve benim için önemli olan her şey bu evden çoktan çıkmıştı. Geriye, içinde bulunduğum her an bir gün gitmeyi hayal ettiğim bu oda kalmıştı.

Kendimi yatağa bıraktığımda bambu avize ile yıllar sonra ilk kez uzun uzun uzun bakıştık. Kitaplıkta bıraktığım birkaç önemli kitap olduğuna emindim ve şimdi bakmadığım için hatırlamıyordum ama elbiselerimin arasında gördüğümde beni mutlu edecek parçalar vardı. Elbette diğer tüm eşyaların arasında da... Sorun şuydu ki hiçbirini toplamaya gücüm yoktu.

Avuç içlerimi yatağa bastırıp doğruldum. Belki de kafamı toplamak için ihtiyacım olan önce odayı toplamaktı. Giyinme odasına geçtiğimde en sondaki dolaba ilerleyip kapağını açtım. Buradaki iki büyük valizi çıkarıp açarak yere koydum. Bir yandan rafları karıştırırken bir yandan da elime geçen ve sevdiğime inandığım tişörtleri valizlerin içine atıyordum. Gözlükler, şapkalar, çantalar takılar derken birden kendimi elime geçen her şeyi yere fırlatırken bulmuştum.

Hızımı kesmeden elimi beyaz grup tişörtlerinden birine daha atmışken duraksadım. Yılları geride bıraktığını anlatırcasına soluk baskılı The Rolling Stones tişörtü beni hayal etmekten her gün biraz daha uzağına düştüğüm bir yere sürükledi.

Abimin yanına... 

Ellerimin arasında abimin tişörtünü tutarken umduğum tek şey ona sarılmak ve paniğe kapılmasına neden olacak kadar şiddetle ağlamaktı.

Dizlerimin üstüne çöktüğümde, gözlerimden boşalan yaşların şiddetiyle karnıma doğru kıvrılmış ve odayı aşarak dışarı taşacak acı bir çığlıkla yere kapanmıştım. 

Ağlamak değildi çünkü bu. Ben, yine ve yeniden kendimi yırtmak, yırtıp dışarı çıkmak istiyordum. Bir kabuktu bu üzerimdeki. Bana 6 Haziran 2019'tan armağan bir kabuk... Soyulmalı ve beni terk etmeliydi artık. Abime verdiğim sözü tutmalı ve kendimi yırtıp dışarı çıkmalıydım.

"Atlas..."

Giyinme odasının kapısına dönük sırtım sesin sahibinin geldiğini fark etmeme engel olmuştu. Kulaklarımdaki uğultu ise adım seslerinden çok daha baskındı.

İyi misin diye sormadı sesin sahibi çünkü sormasına gerek olmadığını bilecek kadar beni tanıyordu. Bunun yerine yaklaştı, arkamdaki boşluğa oturdu ve beni kucağına çekerek kollarını etrafıma sardı.

Kucağına kıvrıldığımda bacaklarımı karnıma çekmiş ve olabildiğinde küçücük kalmıştım. Pars'ın kolları beni bütünüyle sarsın, hiç boşluk kalmasın istemiştim. Öyle de olmuştu, bana sımsıkı sarılmıştı. Ellerimin arasında tuttuğum abimin tişörtünü biraz daha göğsüme bastırıp Pars'ın göğsüne daha da kıvrıldım.

Ne kadar şiddetli ağlıyorsam o kadar sıkı tutuyordu beni.

Mayıs, 2015

Koruya taşıdığım pikaba yeni bir plak yerleştirdim. Kendimi pötikareli örtünün üzerine bıraktığımda kırmızı kalp çerçeveli gözlüklerimi burnumun üzerine hafifçe çekerek bulutların desenlerine yepyeni çizimler yapmak için gözlerimi kıstım.

Güneş tepedeydi, günlerden cumartesiydi ve yapmam gereken işleri bitirdiğim için günü kaçırmadan koruya gelmiştim.

Dönem bitmek üzereydi... Tamam, neredeyse 1 ay vardı bitmesine, bu yine de kutlamaya değer bir haberdi. 1 ay boyunca kutlayabilirdim. Mesela tam şu an Aras'ın yeni verdiği plağı dinliyordum. Geçen ay tekli çıkaran ve yaz sonu yeni albüm çıkaracaklarının müjdesi ile Aras'ı aşırı derecede mutlu eden İskoç bir gruptu. Şarkıları tam Aras'a göreydi, neşeli olsa da içten içe hüzünlülerdi. Hoşuma gitmişti.

Kırmızı HaziranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin