Tezgahın üzerinde telefonu çevirirken mesaj attığım üç kişiden birinin geri dönmesini bekliyordum. Gölge bile maillerime daha erken dönüyordu. Acaba mevzuyu ona açıklasam ve konumu atsam, yakınlardaki kameraları hackleyerek durumu kontrol edebilir miydi? Edebiliyor olması gerekirdi.
Ekran ışığını bir kere daha yakıp kontrol ettim. Bari Onat yazsaydı, onun burada olması gerekmiyor muydu?
Sıkıntıyla etrafa bakındım. NOX bu gece, diğer gecelerde olduğu gibi yine tıklım tıklım tıklımdı. Bıkkınlı nefes verdiğimde ilk geldiğim gece gördüğüm barmaid dikkatle bana bakmıştı. Barmen gitmiş olmalıydı, demek ki 12'den sonra vardiya değiştiriyorlardı.
"Soda?" diye sordu kız, gözlerini kısmış bana bakarken.
Bunu nasıl hatırladığına şaşırsam da başımı sallayarak onaylamıştım.
"Onat nerede biliyor musun?"
Cam şişeyi önüme bıraktığında Pars'a ulaşırsam kendisine prim vermesini söyleyecektim. Bu iyi hafıza değil tam olarak müşteri tanımaktı.
"Ofistedir muhtemelen."
Oraya bakmıştım. Yoktu.
Yine de başımı salladım ve tekrar telefonu kontrol ettim.
Erdinç'i arayıp nerede olduğunu öğrenebilirdim. Sonuçta İklim için Serdar'dan daha büyük bir tehdit unsuruydu. Eğer onun, orada olmadığını öğrenirsem bir belayı elemiş olurdum. Gerçi bu bir yere bakmasını istemediğin birine o yeri işaret etmek olurdu. Aptalca bir fikirdi.
Pars'a da patronluğuna da güvenlik görevlilerine de başlayacak ve şimdi gidecektim. Saat 1'i geçmişti ve İklim hala mesaj atmamıştı. Daha fazla durup bekleyemezdim.
Gölge'ye mail atmak için telefonu elime aldığım sırada giriş kısmında bir hareketlilik oldu. Tabureden atlayıp kapıya doğru fırladım.
Pars, NOX'tan içeri girdiğinde hızlı adımlarım karşısında durmuştu.
"Güzel..." dedi, keyifsiz görünmesine rağmen dudağının kenarıyla gülümseyerek. "Söz dinlemişsin."
Gözlerimi kıstığımda suratına yumruk atacağımı aklımdan geçirmeden suratına yumruk atarsam reflekslerini şaşırtıp şaşırtamayacağımı düşündüm.
Ben burada sırf bugün yeterince üzerine gelindi bir de ben eklenmeyeyim diye durup onu beklemiş, yetmemiş İklim'i çok riskli bir şeyin içine çekmiş ve ondan haber alamıyor olmama rağmen hala Interpol'ü devreye sokmamıştım, o bana aferin veriyordu.
"Pars..." dedim, bak tüm söyleyeceklerimi yutuyorum, tonlamamla. "Bir sorunumuz var."
"Sıraya gir..." dedi, beyaz gömleğinin kollarını katlarken.
Gömlek mi giymişti? Hangi ara ve neden?
Arif Bey kendisini ne sanıyordu ve neden huzuruna çıkılırken resmi giyiniliyordu? Gerçi altında şık bir siyah pantolon vardı ve spor kesimdi. Ayağında spor görünen, şık, siyah deri ayakkabılar vardı beyaz gömleğinin omuzlarında yaptığı gerginlik düşünülürse o kadar da resmi sayılmazdı. Resmi olsa bile sayılmazdı ama asla konu bu değildi. Konu İklim'di. Zihnimi oyalamayı bırakmalı ve doğrudan konuya dönmeliydim.
Bar tezgahına yaklaştığında bunu söylemenin kolay bir yolu olmadığına ikna oldum. Alıştırmaya çalıştığım her saniye İklim'in başının belaya girme ihtimali artıyordu.
"İklim, Sevda'yı almak için gitti."
Tezgaha uzandığı sırada barmaide söyleyeceği her ne ise yutmuştu. Bir eli tezgahın üzerindeyken bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
General FictionPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...