Pars!Birkaç adımın ardından arabanın farları Pars'ın sırtını aydınlattığında yüzü netleşti. Yavuz indirdiği silahı sessiz bir talimat almışçasına usulca pantolonun beline sıkıştırdı. Dikleştirdiği omuzlarını indirmemişti ama birkaç dakika önceki gibi kabarmıyordu da.
Yavuz yırtıcı bir hayvan mıydı bilinmez ama ormanda kendine yer edinen türlerdendi. Kendi türünden daha güçlü bir yırtıcı geldiğinde pençeleri içine kaçmıştı. Boynunu eğmiyor, kontrollü bir şekilde bekliyordu karşı atağı.
Pars'ın gözleri gözlerimi bulduğunda kaşları çatıldı. Temkinle yüzümde gezindi bakışları. Kontrol ediyordu. İyi miydim? Hayır. Görünürde iyi miydim? Evet. Birkaç saniyenin ardından ellerini siyah pantolonun ceplerine sıkıştırıp yüzünü Yavuz'a döndü.
Pars'ın gözleri üzerimden çekildiğinde derin bir nefes alıp gergin omuzlarımın düşmesine izin verdim.
Yavuz bu anı bekliyormuşçasına rahat bir rastlaşmanın ortasındalarmış gibi elini uzattı.
"Bu ne şeref?"
Pars ellerini ceplerinden çıkarmadan başını yavaşça eğdi ve kaşları havalandığında Yavuz'un ona doğru uzattığı eline baktı. Kaşları indiğinde gözleri kısılmıştı ve hep birlikte adım adım Pars'ın jest ve mimiklerini takip ediyorduk.
Dudaklarına alaycı bir gülüş kondurduğunda gözleri yavaşça Yavuz'un yüzüne çıktı. Yavuz'un rahat ifadesi dağılmamış olsa da, gerginlik giderek arttı.
"Hayırdır Yavuz... Boyundan büyük işlere mi heveslendin?"
Pars alayla gülse de Yavuz'un temkinli ifadesi yerli yerindeydi. Ormanın asıl sahibiyle karşı karşıya kaldığından düşünüyordu. Şimdi ne yapacaktı? Benim ilgilendiğim bu değildi. Yavuz dilediğini yapabilirdi. Pars. O ne yapacaktı?
"Mevzu başka," dedi Yavuz. "Bu yavşağın ne yaptığını bilmiyorsun."
Pars, Yavuz'u dikkate almıyordu. Bahsettiği durumu burada bilmeyen, etrafımızdaki güvenlikten sorumlu oldukları iddia edilen bodyguard görünümlü tekinsiz adamlar dışında bir tek o vardı. Adamları bilmiyordum ama Pars'ın merak etmediği kesindi.
Pars'ın eli çenesine uzandığında usulca kaşıdı sakallarını.
"Senin başına böyle bir durum gel-"
Yavuz duraksadı ve bana baktı. Ne diyecekti? Susmasına neden olan neydi? Pars'ın bunun çok daha büyük bir versiyonunu yaşadığını düşünmesi mi? Ne biliyordu Yavuz? Ne biliyordu Yavuz gibi onlarca tanımadığım insan?
Pars sinirle soluduğunda Yavuz mahcup bir ifadeyle baktı. Gerginlik giderek artıyordu. Bu Yavuz'un arabasına attığı kaçamak bakışlardan anlaşılıyordu. Pars ile yaptığı sohbeti kısa kesmek istiyordu ama işte Pars buradaydı ve onun dışında burada bulunanlar neden burada olduğunu merak ediyordu.
Burada durmaya devam ettiği sürece de bu merak artacaktı.
Pars gergin havadan besleniyormuşçasına etrafa bakındı, yarış pistinin alıcıymış gibi dikkatle inceledi. Bakışları çevremizi saran adamlarda durdu. Gözlerini kısıp bir süre adamlarla ilgili bir konuyu merak ediyormuşçasına bekledi. Gerginlik uzadıkça uzadı. Bir süre sonra. Karnıma yayılan korkunun yarattığı algı bulanıklığı dağıldığında ne yaptığını anladım.
Pars avıyla oynuyordu. Onu tek seferde yok etmek istemiyordu, pençesinin derisine geçeceği anı bekledikçe bedenine yayılacak korkuyla giderek daha güçsüz kalmasını istiyordu.
"Sana o silahın ehliyeti verilirken kime çekilir kime çekilmez öğretmediler mi Yavuz?"
Pars bunu öylesine sakin bir sesle sormuştu ki ürpermiştim. Bağırsaydı, sesi öfkeli ve sert çıksaydı bu kadar tedirgin hissettirmezdi. Yavuz ne cevap vereceğini mi düşünüyordu yoksa bir an önce buradan nasıl kaçabileceğini mi bilmiyordum ama Pars'ın dudaklarında beliren gülümseme kaç diyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
Ficção GeralPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...