🩸
Bir cevap vermemi beklememiş, açtığı kapıdan içeri girmiş ve bir güzel yerleşmişti. Kapıyı kapatıp motoru çalıştırdığında sinirle ayağımı yere vurdum.
Benim arabama, tamam benim abimin arabasına, öyle canının istediği gibi binip bir de motoru çalıştıramazdı. Anahtarı ben vermiş olabilirdim ama yine de yapamazdı. Üstelik bana bağırıp bağırıp bağırıp hiç yapamazdı!
Yan tarafa ilerleyip kapıyı açtım.
"İn aşağı!"
"Bin şu arabaya!"
"Aşağı in yokta bütün hastaneyi başımıza toplarım."
"Topla! Toplamazsan ben yaparım!"
"Bağırma bana!"
"Atlas!"
Sesini biraz bile alçaltmadı.
"Bin. Şu. Arabaya!"
Sinirle arabaya binip kapıyı sertçe kapattım. Çıkan ses ile irkildiğimde yüzümü buruşturdum.
"Özür dilerim..." dedim beklemeden.
"Arabanın kapısını umursayacağını sanmıyorum," dedi.
Otoparkın çıkışına doğru sürerken ona bakmadım bile.
"Umursar," dedim sinirle. "Hem sen ne bileceksin neyi umursayıp umursamadığını?"
"Doğru..." dedi, benden aşağı kalmayan bir sinirle. "Ben ne bilirim ki?
"Hiç!" dedim.
Yola çıktığımızda gaza olması gerektiğinden fazla yüklenmişti ama sabaha karşı bir saatte olduğumuzdan bunun pek de bir önemi yoktu. Boş yolda istediği gibi sürebilirdi. Abimin arabasına zarar vermediği sürece...
İşte en büyük hatam buydu. Her şeyi ellerine bırakıyordum. Abimin arabasının anahtarı dâhil her şeyi. Sonra da beni buna pişman ediyordu. Her seferinde beni buna pişman ediyordu.
Elleri suçluydu çok!
"Anlamıyorum ki..." dedi, söylenerek. "Konunun ciddiyetini kavraman için ne olması gerekiyor? Eline yaklaşılmayacak insanlar listesi mi vereyim? Ne Erdinç'i biter ne Görkem'i! Suçlulara mı merak sardın Atlas?"
"Görkem gayet beyefendi biri..." dedim. "Yani, tamam, babam gibi, hatta belki biraz baban gibi işler peşinde ama en azından kimseye biraz sonra yumruk atacakmış gibi bakmıyor."
Sinirle güldüğünde dönüp ona baktım. Yumruk atmak hiç de kötü bir fikir değildi.
"Yumruk atacak cesareti olmadığındandır... O arkadan iş çevirmeyi, sinsi sinsi kuyu kazmayı bilir."
"Stratejik birisi yani?"
"Strateji... O strateji sana ne yapar, bir fikrin var mı?" Başını çevirip öfkeli bakışlarının odağına gözlerimi aldı. "Seni alır, satranç tahtasının üzerine koyar, usul usul oynar, sen kazandım sandığında da mat çeker."
"Rakibe hayranlık... Bunu bir yerde daha görmüştüm ve sonu hiç iyi bitmedi."
Kaşları çatıldığında bir süre düşündü. İkimiz de o ismi anmamak üzerine sözsüz anlaşma yapmış gibi olduğumuzdan anladığında da sadece kaşlarını havalandırdı.
"Görkem seni amacına ulaşana kadar kullanır, ulaştığında ise harcar diyorsun?"
Öfkesi tüm bedenine yayılmıştı. "Sen şahsın, o tahtaya konulur bir de üstüne mat olursan geriye kazanılacak bir oyun kalmaz diyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
Narrativa generalePars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...