Holaaa,
Umarım herkes iyi ve sağlıklıdır.
Bölümü tekrar okuyarak düzeltme fırsatım olmadı, beni oldukça yoran bir bölüm olduğundan da normalden biraz kısa, lütfen hataları ve bu durumu görmezden gelelim.
Üzerinden geçtiğimde bazı yerleri yeniden düzenleyeceğim.
Kendinize iyi bakın ve öpün...
İyi okumalar.
İrem Pelin xx
🩸
Havaalanı personeli, yetkilileri, polis memurları, savcı ve daha birçok insan saatlerdir konuşuyordu. Tek kelime duymamıştım. Pars'ın yönlendirmeleriyle bir yerden bir yere gidiyor, oturuyor, robotik cevaplar veriyor ve kalkıyordum. Başka biri geliyor, sorular birbirini tekrar ediyor ama cevaplar hep aynı kalıyordu.
Pars'ın bazı anlarsa sesi yükseliyordu, bazı anlarda bana bırakmadan cevapları veriyor ve bazı anlarda konuşmayı kestirip atarak üste çıkabilecekleri birileri olmadığımızı gösteriyordu.
Saldırıya uğrayan bendim. Suikastı düzenleyen hakkında en ufak fikirleri yoktu ve saatlerdir bizi sorguluyorlardı. Bizim için harcadıkları eforun bir kısmını delil bulmak için harcasalardı bugün en azından ellerinde bir şüpheli olurdu. Onların aksine benim bir şüphelim vardı.
Serdar Deren!
Saatler boyunca süren prosedürün ardından polisler gitmemize izin verdiğinde uyuşmuş zihnimi uyandıran bu olmuştu.
Normal şartlar altında işler bu kadar çabuk toparlanmazdı, özellikle de Sevda'nın benim yerime jette olduğu bilinseydi. Doğan Yarkın'ın bazı telefonlar ettiğini ve bizimle ilgilenen memurların amirine ulaştığını anlamak zor değildi. İşimizi kolaylaştıran tek şey bu değildi elbette. Şube amirinin mağdur olanların biz olduğumuzu anlaması diğer herkese göre daha hızlı olmuştu. Savcı ise muhtemelen babamla kısa konuşmalar yapanlar arasındaydı.
Pars sürekli bu işin Serdar'dan büyük olduğunu söylüyordu. Serdar kimdi de Doğan Yarkın'a ait bir jeti patlatacaktı. O komisyon peşinde koşan, küçük bir balıktı. Böyle bir şeye gücü ve yetkisi yetmezdi. Pars'a kalırsa bağlantısı bile yetmezdi.
Öyleyse neden?
Saatlerdir sorduğum tek şey buydu.
Neden?
İçinde benim olduğumu düşünüyorlarsa bile neden?
Kim, neden beni öldürmek istesin?
Pars'ın bileğimi tutan eli beni dışarı çıkardığında, yerdeki gözlerim adımlarını izliyordu.
Cevapları istiyordum. Bu gece. Gidebileceğim tek bir yer, sorabileceğim tek bir kişi vardı.
Robotik hareketlerim bir amaç edinen zihnim sayesinde birden silkinmiş ve harekete geçmişti. Yerdeki bakışlarımı kaldırdım. Pars'ın elindeki anahtarı alıp kırmızı Jeep'e doğru hızlandım. Pars bir şey dememiş ama kapıya benimle aynı anda uzanmıştı.
"İyi değilsin," dedi.
Değildim, doğru. Bu benim süreceğim gerçeğini değiştirmiyordu çünkü Pars gitmek istediğim yere gitmeme izin vermezdi.
Ondan daha az yer kaplıyor olmamdan faydalanarak küçük bir aralık oluşan kapıyı kalçamla iterek biraz daha boşluk yaratıp içeri girerek sürücü kısmına oturdum. Pars kapıyı tamamen açmış ve kaşlarını kaldırarak bana bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
General FictionPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...