Gölge'den gelen mailde Metin Aksoy hakkında şaşırtıcı bilgiler mevcuttu. Birkaç dakika önce öğrendiğime göre Metin Aksoy'un lise son sınıfa giden kızı Şevval, özel bir okulda okuyordu ve hayır burslu değildi. Yaklaşık 1 yıl önce ayrıldığı eşi ise Ataşehir'de, iki çocuğu ile birlikte Metin Aksoy'dan çok daha rahat bir hayat sürüyordu. Kadının kayıtlarda herhangi bir işi bulunmuyordu ve başka bir evlilik yapmamıştı. Küçük oğlu ise özel bir ilkokula gidiyordu. Tüm bu bilgilerin yanında Metin Aksoy, Fatih'te küçük bir dairede tek başına yaşamaya devam ediyordu. Gölge'nin altını çizmek istediği gibi, Metin Aksoy sadece NOX'un temizlik görevlisi olarak tüm bunlara nasıl yetişiyordu? Ya Pars çok bonkör bir patrondu ya da Metin Bey bir işler karıştırıyordu.
Gölge kendisini hedef olarak gösterdiğine göre, Metin Bey bir işler karıştırıyordu.
"Atlas," dedi Onat, bulunduğum yeri hatırlatmak ister gibi.
Bugün birinin ikinci kez beni ana çekmesi gerekmişti. Daha sert bir kahve içmeliydim demek ki ama canım kahve içmek değil, Metin Bey'in ne işler karıştırdığını öğrenmek istiyordu.
"Kahve için teşekkürler," dedim, Onat'ın üzerimde tuttuğu bakışlarına gülümseyerek.
Sol elini kaldırarak selam verdiğinde ben de el sallayarak kulüpten çıkmıştım. Kerem işini aradan çıkarıp Metin Bey'e odaklanmam gerekiyordu.
İçimde yukarı zıplayarak ayaklarını birbirine vuran bir ben varken hızlı adımlarla NOX'a ilerledim. Kafamın içinde çok sevdiğim seslerden birinden çalan, harekete geçirici bir şarkı vardı. Bu ana bir müzik eklenebilecek olsa, o olurdu.
I said, warden, warden, warden. Won't you break your lock and key.*
İçeri girdiğimde Beril gözlerini kırpıştırarak ve gülümseyerek ve saçlarıyla oynayarak Kerem ile konuşuyordu. Kerem onun masasına yaslanmış, kollarını bağlayarak kol kaslarını bilerek belirginleştirmiş ve ilginin hoşuna gittiğini açıkça belli eden bir gülümsemeyle kızın sorularına cevap veriyordu. Madem bunların keyfi yerindeydi ben direkt Metin Bey ile ilgilenseydim? Plan için bile olsa iş sahibi olmak çok fazla sorumluluk gerektiriyordu. Pars nereye gitmişti ya, geri gelseydi de spor salonunun başında dursaydı. Dün pek hevesliydi, şimdi mi gözden çıkmıştı NOX?
Kerem'in bakışları bana dönmüştü, oturduğu yerde doğruldu ve bana yaklaştı, yüzünde hala çekici olduğumu biliyorum gülümsemesi vardı ve fazla sarışındı. Charlie Hunnam şekli bir sarışınlıktı bu, güneşe göz kırpıp burada ben de varım diyordu sanki ve bu gerçekten başımı ağrıtıyordu. Bir yerlerde güneş gözlüğü olacaktı.
"Kerem," dedim, istemsizce tek gözümü kısıp elimi üzerine kapattığımda. "Pars ile antrenörlük işini halledeceğim ama önce şu sözleşmeyi aradan çıkaralım."
Dün gece, babamın neredeyse 30 yıllık avukatı olan Orhan Korhan'ı aramış ve Kerem için basit yapılı bir sözleşme hazırlamasını rica etmiştim. Sabah ilk iş mailime gelen sözleşmeyi çıkarttırmış ve arabaya bırakmıştım. Pars da daha sabahın köründe onu NOX'a diktiğimden laf vuruyordu. Bu tembellikle onca yıl nasıl şampiyon olmuştu?
Sözleşme dediğin şey iki tarafı da bağlar Atlas, dedi Aras.
Bağlardı, evet. Bu sebeple maddelerden birine iş değişikliği dahilinde fes etme gibi bir şey ekletmiştim. Sonuçta Pars ile işim bittiğine burada kalmaya devam edemezdim, gerçi o andan sonra Kerem en küçük derdim olacaktı ama yine de açık vermemek en iyisiydi.
"Olur ama Pars pek ikna olacağa benzemiyor," dedi Kerem, ellerini bacaklarını tamamen saran siyah pantolonunun ceplerine sıkıştırmış ve kaşlarını kaldırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
Fiction généralePars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...