Navigasyon doğru yerde olduğumuzu ilan ettiğinde karanlık sokaktaki beton binanın önünde duruyorduk."Burası mı?" diye sordu, Kerem.
"Öyle görünüyor..." dedim.
Uber bizi bıraktığı an uzaklaşmıştı ve bu bulunduğumuz yerin güvenliği hakkında endişelenmeme sebep oluyordu.
"Gel," dedim, ıssız binaya doğru ilerlerken. "İçeri girelim."
Kerem hızla birkaç adım atarak önüme geçmişti. Korumacı tavrına alayla gülsem de bir şey demeden önden ilerlemesine müsaade ettim. Buraya onun için gelmiştik, tadını çıkartmasında bir sakınca yoktu.
Birkaç katlı binanın terk edilmiş görüntüsü bizi geri dönmeye ikna etmemi olacak ki Kerem merdivenlere yöneldiğinde onu takip etmiştim. Bir kat aşağı indiğimizde ışığı ve kalabalığı görmüştük.
"Buluşmak için harika bir mekan," dedim. Merdivenden inerken toplanan eteğimi düzelttiğimde Kerem başını çevirip bana bakmıştı. Üzerindeki ceketi vermeye yeltenecek gibi olduğunda başımı kenara eğerek kaşlarımı kaldırdım. Yüzünde büyük bir gülümseme belirdiğinde başını yana eğerek durumu kabullendi.
"Senin şu antrenör," dedi Kerem, basamakları seri seri seri inerken. "Elden düşme görünüyor."
Hızına uyum sağladığımda omuzlarımı silktim. Elden düşme demezdim ben olsam, vazgeçmiş derdim. Ki öyleydi, hayatın kıyısından sallanıyordu, ha düştü ha düşecek şekilde.
Dövüşün yapıldığı kata ulaştığımızda gürültü artmıştı. Biraz önce bu işin en profesyonel halini izlememiş olsam belki gözüme batmayacak detaylar her adımda yüzümü buruşturmama neden oluyordu. Ortada bir ring vardı olmasına, UFC ringleri gibi 8 köşeli değil 4 köşeliydi. Kare ve oldukça eski görünen ringin etrafında ise insan çemberi vardı. Arenada dövüşen gladyatörleri izleyen Romalılar gibi kan ve vahşet için ritim tutuyor, haykırıyor ve gözlerimden taşan arzuyu bir an bile saklama gereği duymuyorlardı. Masalarında oturan sosyete üyeleri ile, oynadıkları bahislerin sonuçlarını heyecanla bekleyen bu kalabalık arasında en ufak bir fark yoktu. Hepsinin gözünü kan bürümüştü ve hepsi bunun bir spor olduğuna inanacak kadar şuursuzdu.
"İyi misin?" diye sordu Kerem, buruşturduğum yüzüme dikkatle baktığında.
"Bundan bu kadar zevk almaları normal değil, biliyorsun değil mi?"
"Normal?" dedi, Kerem kaşlarını kaldırdığında. "Senden duymayı ummadığım bir kelime."
Kaşlarımı kaldırdığımda gülmüştü. "Sağlıklı olmadığını söylüyorum, dedim. Tek tipleştirme yapmıyorum."
"Sağlıklı olmadığı kesin... Özellikle ringin içindekiler için."
Gözüm ringin içinde dışarıdakiler tarafından gladyatör muamelesi gören iki dövüşçüye döndüğümde yüzümdeki ifade daha da sancılı bir hal aldı. Uzun ve göbekli olanın sol göz kapağı balon gibi şişmişti ve bu gördükten sonra unutulmayacak görüntülerden biriydi. Ondan daha kısa ve zayıf olanın ise burnu kırılmışa benziyordu.
"Umarım estetik cerrahı bir sponsorları vardır."
Kerem keyifli bir kahkaha attığında beni kolumdan tutup ringe doğru çekti. Ringe yaklaştığımız an buraya geliş nedenimiz de görünmüştü.
Vlad Bondar.
7 yıl önce okuldan eve dönerken geçirdiği trafik kazasında kızını kaybetmiş, ardından karısı ile yaşadığı ciddi sorunlar sonucunda da boşanmış ve o anlardan sonra yaşayan bir kozaya dönüşmüştü. Profesyonel hayatı bitmiş, ünlü dövüşçülerle anlaşmaları bir bir bir iptal edilmiş ve kendini en sonunda burada bulmuştu. İllegal dövüşlere dövüşçü çalıştırırken... Alkolik birine sadece illegal dövüşler yapan dövüşçüler güvenirdi, bir de sanırım ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Haziran
General FictionPars, Atlas'ın önce ilk aşkı, sonra oyun arkadaşı oldu. Oynadıkları oyunun ipleri ayaklarına dolandı. Biri kaldı diğeri kaçtı. Çok zaman sonra kapı yeniden çaldı, postacı kapıya bir kaset bıraktı. Kasette Atlas'ın abisinin, Aras'ın katilinin sesi va...