BİR YIL SONRA
Bağ evinin pencereleri ve perdeleri sıkı sıkıya kapalıydı. Duman, havayı kaplayan bir sis gibi odayı sarmıştı. Oksijen minimum seviyedeydi. Serdar'ın gözleri, ciğerleri ve burnu yanıyordu.
Son bir yıldır ölü gibiydi. Eve çok az uğruyordu, okula sınavdan sınava gidiyordu. Arkadaşlarıyla arası açılmıştı. Yaşamak için yiyip içiyor, babasından aldığı parayı da uyuşturucuya veriyordu. Kendini iyi hissettiğini sanıyordu. Düşünce yok, duygu yok, geçmişi irdeleyen bir vicdan yok...
Görebildiği kadarıyla etrafına bakındı. Henüz birkaç ay önce tanıştığı kişilerle odanın farklı noktalarında uzanmışlardı. İçlerinden aracı olanı uyuşturucu ile işini bitirmişe benzemiyordu. Titreyen parmakları arasında sarılmış otu tuttu. Dudakları arasına sıkıştırıp içine çekti. Bedeni iyiden iyiye gevşedi ve yüzünden büyük bir rahatlama geçti. Ciğerleri oksijen için yalvarırken, onun yaptığı şey, bedenini geçici bir zehirle dünyaya kapatmaktı. Hemen sonra sigarasını söndürdü ve yere doğru kaykılıp bayıldı.
Serdar'ın bilinci henüz yerindeydi ama istediği bu değildi. Yok olmak istiyordu. Düşüncelerinden kaçmanın tek yoluydu ona göre. Beynini ve bedenini uyuşturmak... Arzu'nun yüzünü unutabilmek... Sözlerini zihninden atabilmek... Onu unutmak istemiyordu. Diğer yandan da silmeyi diliyordu. Hiç tanımamış olmayı... Ve bundan ölüm kadar çok korkuyordu.
Gözleri önünde bir ışık belirdi. İşte beklediğim. Gülümsedi. Arzu'nun kumral saçları rüzgarda savruluyordu. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. Boynunda da kavun rengi şalı... Gayriihtiyari korkuyla bileğine baktı. Şalı hala orada sarılıydı. Hiç çıkarmamıştı. Ona Arzu'yu hatırlatsın istemişti. Halbuki bir an bile çıkaramıyordu zihninden. Kızın sesi yankılandı. "Serdar, sevgilim... Seni özledim." Hemen ardından kızın sıcak dudaklarını hissetti dudaklarında. Gerçek gibiydi. Olmasaydı, ellerini de teninde hissedebilir miydi? Ya da içinde filizlenen tutkuyu fark eder miydi?
Bir damla su için çırpınan kurumuş dudaklarından bir cümle çıktı. "Arzu gitme."
"Ben hep seninleyim unuttun mu?"
"Ama yanımda yoksun."
Kızın sağ eli kalbine değdi ve göğsünü okşadı. Serdar bu temasla çıldıracaktı. "Ben hep buradayım, hatırla."
"Yanımda olmanı istiyorum Arzu. Bu hayat çok zor geliyor."
"Sen yaşamalısın. İdeallerin var, bir ailen, bir evin var."
"Evim sendin."
Arzu sadece gülümsedi. Işık parlaklığını yitirdi. Genç kız geriye gitti. Serdar çaresizce bağırdı. "Gitme Arzu! Gitme!"
"Kendine bunu yapma Serdar. Hatırlamak için beni görmen gerekmez."
"Yüzünü özlüyorum."
"Kalbine bak Serdar. Sadece kalbine..." Ve yok oldu.
Genç adam son gücüyle yerinden fırladı ve bağırmaya başladı. "Gitme Arzu! Beni burada bırakıp gitme! Gitme!" Bir anda yere yığıldı ve hıçkırıklara boğuldu. Sevdiği tek kadını kaybetmenin verdiği acıya dayanamıyordu. Onu görmek için kendine zarar vermesi gerekecekse bu yoldan vazgeçmeye niyeti yoktu. Nefes nefese ikinci otuna ulaştı. Tam yakacaktı ki, kapı kırılarak açıldı.
"Noluyor lan burada?"
Serdar gördüğü şeyle olduğu yere sindi. Adamın arkasından vuran sokak ışığı yüzünü tamamen saklıyordu. Yabancı elini göğsüne götürüp sertçe öksürdü. Öfkesi alevlendi. Sonra bakışlarını ona çevirdi. Birkaç adım atınca beyaz ve hiç figür bulunmayan maskesini gördü.
"Bırak onu elinden?" diyen maskeli yabancı Serdar'ı yakasından tuttuğu gibi dışarı çıkardı. Zifiri karanlık ve soğuk gece etraflarını sardı. Serdar'ın direnmeye gücü yoktu. Bacakları yürümeyi reddediyordu. Kırmızı olduğunu düşündüğü bir arabanın arka koltuğuna sertçe itildi. Suratı koltuğa çarptı. Ellerinden destek alıp doğrulmak istedi. Başaramadı. Gözleri yavaşça kapandı. Son hatırladığı şey, arabadan yükselen homurtuydu.
Öksürerek uyandığında burnuna dolan yoğun kolonya kokusuyla yüzünü buruşturdu. Üzerindeki temiz çarşafa ve perdeden içeri sızan gün ışığına baktı. Karşısında duvara asılmış mini bir televizyon vardı ve duvarı kaplayan büyük bir ayna. Korkarak doğruldu. Kapişonlu hırkası ve kot pantolonu üzerindeydi. Spor ayakkabıları yerdeydi ve uçları diğer tarafa bakıyordu. Rahatça giyilsin diye düzgün konulmuştu. Baş ucunda televizyonun kumandası ve bir gece lambası vardı. Televizyondan gelen sesleri o an fark etti. Bir haber kanalı vardı ve Çorum'da uyuşturucudan yakalanmış kişileri gösteriyordu. Büyük bir çetenin peşine düşmüşlerdi. Spiker yakalananların kullanıcı olduğunu söylüyordu. Bedeni korkuyla irkildi. Neredeyim ben?
O sırada bir sifon sesi duyuldu hemen ardından banyodan biri çıktı. Serdar gayriihtiyari gece lambasını yakaladı. Hızla çekince prize takılı kablosu serbest kaldı. Onu kaçıran her kim ise göz göze geldiler.
"Demek uyanabildin?"
"Sende kimsin?"
Adam cevap vermeden evvel onu süzdü. Hemen sonra ellerini sildiği havluyu televizyonun altındaki komodine bıraktı. Arkası dönüktü. Başı, televizyonu izler gibi dik duruyordu.
"Bana bir şey yaptın mı?" Yatağın içinde yarı oturur vaziyette kendini güvende hissetmiyordu.
Adam gülerek döndü. Kalçasını yasladı ve kollarını bağladı. Suratında alaycı bir ifade vardı.
"Seni kurtardım."
"Bana bir şey yaptın mı dedim sana!"
"Hayır."
Serdar ona güvenmiyordu. Onu süzdü. Uzun boyu ve sert bakışlarında garip bir şeyler vardı.
"Beni neyden kurtardın?"
"Televizyona bakıyordun. Anlamadın mı?"
Serdar'ın gözü tekrar oraya kaydı. Hemen sonra kendini savunmak için adama baktı.
"Benim kurtarılmaya ihtiyacım yoktu."
"Hapiste olmayı yeğlerdin öyleyse."
"Bu seni ilgilendirmez," Elindeki lambayı sıkı sıkı tuttu. Gözlerini adamdan ayırmadan ayakkabılarını giydi. Ayağa kalktı ve kaçamak bakışlarla otel odasının kapısına baktı. Kaçmaya niyetlendi.
Adam, onun bakışlarından neler düşündüğünü anlayabiliyordu. Sadece güldü. Isıtıcıda su ısıttı. Bardağına hazır bir paket kahve ve su koydu. Birkaç küçük yudum aldıktan sonra pencere kenarındaki sandalyeye geçti. Bardağını sehpanın üzerine bıraktı ve bakışlarını Serdar'a dikti.
"Gitmekte özgürsün."
Serdar şaşkındı.
"Benden ne istiyorsun?"
"Aslında hiçbir şey ve çok şey."
"Anlat."
"Lambayı bırakırsan anlatırım."
Serdar tehditkar bir bakış atınca adam kahkahayı bastı. "Dostum beni onunla haklayamazsın. İsteseydim dün gece işini bitirirdim."
Serdar ona hak verdi. Neler olduğunu ve orada ne aradığını merak etmeden duramıyordu.
"Kim olduğunu söylemedin."
Adam kahvesinden bir yudum daha aldı. "Kendine bir kahve yap ve gel karşıma otur. Sana her şeyi anlatacağım."
"Öncelikle özet geçsen fena olmazdı."
Adamın gözlerinden bir heyecan dalgası geçti. Öne doğru eğildi. Dirseklerini bacaklarına dayadı. Etkili olduğuna inandığı o sert bakışını gösterdi.
"Seni kurtaracağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Bana Getiren Kusursuz TEVAFUK (+15)
Teen FictionAnadolu'nun küçük şehri Çorum'da yaşayan Su Parlak herkes gibi sıradan bir hayat sürdüğünü düşünüyordu. Bir gün araba kazasından kurtuldu ve Ateş Çukur ile tanıştı. Bu adamı düşünmesine gerek yoktu çünkü kader onları tehlikeli yolda birlikte yürüme...