Genç kız sabah uyandı. Bulutlu gökyüzüne baktı. Ve bedenine büyük bir iğne batırılmış gibi irkildi. Ardından hıçkırıklara boğuldu. Gözleri ve burnu şişmişti. Yuvarlak yüzü adeta iki katına çıkmıştı. Pınar'ı toprak altına koyduktan sonra anlamıştı gerçekleri. Arkadaşı gitmişti. Aramak istese de konuşamazdı. Bunalınca derdini açamazdı. Hep yan yana. Sloganları anlamını yitirmişti demek. Ölümün olduğu yerde ne önemi vardı ki? Semra ile zaten hep dost kalacaklardı. Birbirlerinin yaralarını saracaklardı.
Evin ısısı yeterliydi fakat Su çok üşüyordu. Pınar'ın hissettiğini düşündü. Duşa girmeyi ret etti. Annesinin ısrarlarıyla bedenine sıcak su değdi. Banyoda hıçkırarak ağlayan ana kız kahvaltı masasına geçtiklerinde yastaydı.
Öğleden sonra evin beyi kapıyı çaldı. Su onun geldiğini penceresinden görmüştü. Aşağıda annesiyle konuşmalarını duydu. Onu soruyordu. Hemen yatağa girdi. Çok geçmeden kapısı açıldı. Uyusaydı fısıldaşmaları duymazdı.
"Kız çok kötü iki gündür. Ne konuşacaksan erteleyemez misin? Üstelik bundan sonraki üç gün de sınavı var."
Mehmet Bey kısılmış gözlerle kızın çiçek desenli yorganını inceledi.
"Ben yokken bir yere salmadın değil mi? Umarım beni dinledin kadın!"
Yaşlı kadının sesi titredi. Su bunu her duyduğunda öfkeye kapılıyordu. Yine de adamla karşılaşmaya, onun nutuklarını dinlemeye hali yoktu.
"Yok, yok hep evdeydik. Zaten nereye gitsin acılı yavrum. Perişan oldu, perişan."
Adam cevap vermeden odasına yürüdü. Kadın üzgün gözlerle kızına bakıp kapıyı çekti.
Genç kız gözlerini açtı.
"Az kaldı Mehmet Efendi, az kaldı. Celladın ben olacağım."
Ertesi sabah kahvaltıda karşılaşan Mehmet Bey ve Su, birkaç kez göz göze geldiler. Adam kuru bir başsağlığı diledi. Su zorlukla duyulan bir sesle teşekkür etti. Okula Mehmet Bey'in şoförü bıraktı. Dönüşte de alacaktı. Kapıdan girerken hayli öfkeliydi. Pisliğinin cezasını çeken kendisiydi. Normalde evi birbirine katardı ama özellikle sessizliğini koruyordu. Çok yakında diyordu kalbindeki ses, çok yakında.
Sınıfa girdiğinde boş bakışlarla yerine geçti. Çok fazla çalışamamıştı ama umurunda değildi. Hayalleri bir bina ise, binanın ayaklarından biri yıkılmıştı. Yeni bir bina dikmesi gerekiyordu. Kendinde o gücü bulamıyordu.
Arkadan gelen seslere döndü. Serdar yine Arzu'nun masasındaydı. Ve ağlıyordu. Şaşırdı. Gözleri yan sırada oturan Yıldırım'a kaydı. Arkadaşına acıyarak bakan genç adamla göz göze geldiler. Genç adam ona tehditkar bir bakış attı. Su yüzünü ekşiterek tiksindirici olduğunu anlatmaya çalıştı. Yıldırım'ın yüzü öfkeyle çarpıldı. Öyle ki, amacına ulaşmıştı.
Okul kapısından dalgın kafayla çıktı. Turnikeleri geçti. Evin Bey'inin yolladığı koruma ilerideydi. Arabasına yaslanmış, sigara içiyordu. Pişkin pişkin de telefonla konuşuyordu. Su, gözlerini devirmemek için hayli direndi. Karlar henüz erimemişti. Gökyüzündeki güneş kar ile beraber fotoğraflara konu olacak görüntüler çıkarıyordu. Karşısındaki yola kaydı bakışları. Çıplak ağaçlar evlerin önüne dizilmişti. Pınar ve Semra'yla her mevsim fotoğraf çekildikleri yerdi. Durdu. Okul bitene dek bu rutin devam edecekti. Eğer Pınar yaşasaydı...
O sene yağan karı görememişti can dostu. Okulu da bitirememişti. Acıyla gülümsedi. Ahirette diploma sormazlardı. Derin bir iç geçirdi. Nasıl dayanacaktı onsuzluğa? Şehrin her karışında hatıralar vardı. Attığı her adımda hangi birini görmezden gelecekti? Gitmeliydi bu şehirden. Şöyle bir etrafa baktı. Halbuki bu şirin kenti severdi. İnsanları sıcaktı. Her yere ulaşım kolaydı. Aradığını bulabiliyordu. Ama acılar bulunduğun yeri önemsemezdi. Dünyanın en gözde mekanına da gitse Pınar'ın yokluğunu da götüreceğini biliyordu. Yine de hatıralardan biraz kaçabilmeyi umut ediyordu.
Daha dikkatli bakabildiğinde onu gördü. Nefesi kesildi. Bedeninden bir ürperti geçti. Yaşlı gözlerini sevince kavuşturan biriydi bu.
"Ateş." Diye fısıldadı. Arabasının tamponuna yaslanmıştı. Bir bacağını öbürünün üzerine atmıştı. Elleri kot pantolonun içindeydi. Yakasını kaldırdığı deri ceketi yüzünün yarısını kapatıyordu. Karlardan yansıyan ışıkla mavi gözleri kısılmıştı. Gülümsedi. Kalbinden gözlerine ulaşan bir hareketti bu.
Genç kız bir rüyadaydı sanki. Onu öyle özlemişti ki. Aramamış olması korkmasına neden olmuştu. Gelmişti. Bakışları terk edecek bir adama hiç benzemiyordu. Aksine kucaklayacak ve içine hapsedecek derinlikteydi.
Su, gülmeye başladı. Yer yer buz olmuş zemine rağmen hızlandı. Bir günebakan gibi yönünü çevirmişti ona. Güneşine yürüyordu.
Genç adam fark ettiği korumayı işaret etti. Korkuyla yolun ortasında durdu. Adamın sırtı dönüktü. Telefonla konuşmaya devam ediyordu. Görünmeden ilerledi. Sonunda sevdiği adamın karşısına geldi. Genç adam onu kollarından yakaladı. Duygularına ket vurdu. Kızı birkaç arabanın hizalandığı boşluğa çekti. Etrafta kimse yoktu. Heyecanla bakıştılar. Tüm çekincelere rağmen dudakları aşkla birleşti. Kısacık bir andı. Asla yeterli değildi. Yine de aşkın hala orada olduğunu gösterecek kadar etkiliydi.
"Neredeydin?" diyen kız nefes nefeseydi. Biraz da sitemkardı bakışları.
Ateş kızın ellerini eldivenleri üzerinden öptü. "Önemli işlerim vardı. Arayamadım. Sen nasılsın?"
Gözlerinden hüzün bulutu geçti. "Biliyorsun işte. Pınar..." Yutkundu.
Adam onun kolunu okşadı şefkatle. Sormak istemiyordu ama fazla zamanları yoktu biliyordu.
"Fotoğraflar babanın mıydı?"
Kız başını sallamakla yetindi. "Bir şey bulabilir miyiz?"
"Sanırım şifreyi çözdüm." Uzun siyah saçları usulca severken gözleri tutkuyla donuklaştı. "Eve gelebilir misin? Bu gece..."
Su'nun kalbi gümbür gümbürdü. Hayır, evden kaçacak olmasından değildi. Adamın sesindeki güçlü istek aklını başından aldı.
"Henüz kaçırılma olayını konuşmadık. Şimdilik peşime adam taktı. Ama gelmeye çalışırım."
"Lütfen beni ara. Seni sokağın sonundan alırım."
"Tehlikeli olabilir."
"Gece vakti seni yalnız bırakamam. Bunun yaşattığı adrenalin kadar tehlikeli olamaz." Kızın dudaklarına içten bir öpücük daha bıraktı. "Bekliyorum."
Su, gülümsemekle yetindi. Koşar adım arabaya gitti. Koruma hala telefonla konuşuyordu. Kızın gelmesiyle toparlandı.
Araba camına başını yasladı. Bembeyaz şehri izlerken yüzündeki gülümseme umut vaat ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Bana Getiren Kusursuz TEVAFUK (+15)
Teen FictionAnadolu'nun küçük şehri Çorum'da yaşayan Su Parlak herkes gibi sıradan bir hayat sürdüğünü düşünüyordu. Bir gün araba kazasından kurtuldu ve Ateş Çukur ile tanıştı. Bu adamı düşünmesine gerek yoktu çünkü kader onları tehlikeli yolda birlikte yürüme...