20

215 26 5
                                    

Pınar, Yasin Suresi'ni okuyan bir hocanın videosunu açtı. Annesiyle yere oturdu ve gül oymalı rahlelerindeki Kuran'ı Kerim'e eğildiler. Pınar'ın başında açık pembe, kenarları ise kahverengi oyalı bir eşarp; annesinde ise siyah renkli ama oyasız bir örtü vardı.

O gün babasını kaybedeli tam on dört sene olmuştu. Babası ölmeden Kuran Kursu'na gitmişti ama sureleri pekiştirmesi ara ara babası için okudukları dualar sayesinde olmuştu. Bu ayrıntıyı düşününce babasının ölmeden ve öldükten sonra kendisine yaptığı katkı için daha çok şükrediyordu.

Pınar, Allah'ın varlığına her zaman inandı. Annesi ve babası, Allah'ın ayetlerini aşıladılar ona. Cennet'i ve Cehennem'i anlattılar. Kul hakkını... Günahı ve sevabı... Hak yememesi gerektiğini... İnsanlara zarar vermenin hem bu dünyada hem ahirette onu kurtarmayacağını... Kul hakkını... Namazın ve orucun önemini... Kul hakkını... Kul hakkını... Bu detay kafasında dönüp dururken surede takılı kaldı.

Annesi durumu fark edince videoyu durdurdu. Genç kız bir süre rahledeki gül oymalarına baktı. Babaannesinden kalma rahlenin üzerindeki tahta yer yer aşınmıştı. Pınar, babaannesini hiç tanımamıştı. Yine de annesi, onun iyi bir insan olduğunu her zaman dile getirirdi. Tek kız torunu olarak da kıymet verdiği rahle ona kalmalıydı. Sülaledeki kimse bu minik miras için tartışmamıştı.

Anne kız göz göze geldiler. Pınar derin bir nefes aldıktan sonra başını, devam et, anlamında salladı.

Hoca'ya eşlik etse de beyni hiç susmuyordu. Vesvese... Vesvese... Düşünme... Şeytanın vesvesesi eksik olmazdı, bunu biliyordu. Ama insanoğlundaki günahkarlık da göz ardı edilemezdi. Şeytan sizi maddi anlamda günaha itmezdi. Zaten görebilseydik, muhtemelen Allah'a daha yakın olup onun ayetlerine daha çok uyardık. Şeytan size, içinizdeki duygularla yön verir. Kötü olmak ya da iyi olmak bir seçenektir. Şeytanla savaşmak önemli olan... Yani nefsinle...

Pınar'ın içinden bir titreşim geçti. Bazen, olaylar sizin istediğiniz gibi sonuçlanmaz ama. O zaman ne olacak? Kendini telkin ederken, rahatlatmak adına içinden konuştu. Allah affetsin...

Aklına babası geldi. Tonton bedenini, gülerken kaybolan küçük gözleri, saf kalbi... Onu en son böyle görmüştü. Gülüyor, ağzı kulaklarında. Saçları güzelce taranmış. Üzerinde takım elbise. Muhtemelen işe gidiyor. Onca fotoğrafına rağmen babasını düşündüğünde aklına sadece bu görüntü gelirdi. Yaşasaydı iyi anlaşacaklarından emindi. Herkes onun ne kadar temiz niyetli bir insan olduğunu dile getirmeden yanından geçmezdi.

Surenin sonuna doğru gözyaşları akmaya başladı. Tüm akrabaları tarafından sevilen bir kız olsa da, Pınar sadece babasını istiyordu.

Dua sona erdi. Yıldız Hanım kıpırdamadan kızının yaşlı gözlerine baktı. Kollarını açtı. Pınar annesine sarıldı.

"Onu çok özlüyorum."

Yaşlı kadın, kızının saçlarını eşarbın üzerinden anlayışla okşadı.

"Ben de..."

İç çekti. Burnunun direği sızlıyordu. "Babasız olmak çok zor... İnsan büyüse de bu duygu hiç gitmiyor. Yıllardır yeri dolmayan bir boşluk var hayatımda."

"Biliyorum tatlım."

"Seni üzmek istemiyorum ama..." Annesine biraz daha sokuldu. Ona kırılacağını sanmıyordu ama söylemek istedi. En azından onu hiçbir zaman üzmek istemediğini bilmesini istiyordu. Ne kadar değerli olduğunu da..." Mutlu bir haber aldığımda eve koşarak geliyorum. Sana sarıldıktan sonra kollarım havada kalıyor anne. Bu boşluk beni mahvediyor."

O güne kadar acısının yarısını bile kızına yansıtmayan Yıldız Hanım, Pınar'ın büyüdüğünü anladı. İlk kez açık konuşacaktı.

"Güzel kızım," Onu biraz daha sardı. "İnan bana, bir kocayı kaybetmek de çok zor. Hele bir de melek bir yavrunuz varsa..." Son sözlerle sesi titredi. "Babanı kaybettiğimden beri yönümü bulamıyorum inan bana. Yalnız değilim biliyorum, ama benim de kalbimdeki, soframdaki, yatağımdaki o boşluk hiç gitmiyor ve gitmeyecek biliyorum. Çok şükür ki sen varsın annem, çok şükür... Bana ışık oluyorsun."

Pınar doğrulup annesinin kara gözlerine baktı. İlk defa orada acı ve büyük aşkı gördü. Annesi onun için bir kahramandı. Tek başına çocuğuna ön ayak olan, hem acısını hem aşkını bastıran bir kahraman... Ve evlenmeyi seçmemiş, kızı gittiğinde evde yalnız kalmayı tercih etmiş fedakar bir anne...

"Çok şanslıyım anne. Allah babamı yanına aldı; fakat benim yalnız kalmamı istemedi."

Genç kadın başını salladı. "Bu mücadele yalnız kalmanı istemedi."

"Sen hala benimlesin."

"Unutma Pınar. Allah derdi verirken dermanını da verir."

Genç kızın kalbi korkuyla sarsıldı. "Ölüm hariç."

Kadın cevap vermeyince evdeki kasvetli ortamı ertelemeye karar verdi. Birazdan babasının mezarını ziyaret edeceklerdi. Başındaki örtüyü çekip kenara bıraktı. Annesinin dizlerine uzandı.

"Haydi bana babamla seni anlat. Nasıl tanıştığınızı."

Genç kadın güldü. "Daha kaç kere dinleyeceksin."

Pınar da güldü. "Hani şu birbirinizi gördüğünüz anı..."

Yıldız Hanım uzaklara daldı. Yüzüne yirmi beş sene önceki anının güzelliği oturdu.

"Liseye yeni başlamıştık. Babanla aynı sınıftaydık. Söylediğine göre görür görmez aşık olmuş bana. Her fırsatta benimle konuşmaya çalışırdı. Ne kadar terslesem de vazgeçmedi. Bir gün alıcı gözle baktım. Gülerken gözleri minicik kalıyordu. Sevimli bir yüzü vardı. İçimi bir sıcaklık kapladı. Tamam dedim, sanırım ben bu çocukla evleneceğim."

Pınar hikayeyi dinlerken gülümsüyordu. Her zaman anne ve babası gibi bir lise aşkı olsun istemişti. Lisede geçirdiği dört sene boyunca bekledi. Ama hiçbiri beklediği erkek değildi. Bir gün, okulda sağa sola burnunu sümküren, namı diğer Sümüklü Memo, ona gelip açılınca Su ve Semra onunla acayip alay etmişlerdi.

"Belki de gerçek aşkı elinle itiyorsun!" Su'nun kahkahalar içinde sarf ettiği bu cümleyi hatırlayınca başını iki yana salladı. Artık hem annesine hem de Su'ya gülüyordu. 

Seni Bana Getiren Kusursuz TEVAFUK (+15)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin