Mesaj sesi yükseldi. Kılını kıpırdatmadı. Camdan süzülen ay ışığına bakmayı sürdürüyordu. Telefon üç kez daha uyarı verince istemeyerek, halının ortasında ters duran telefonuna emekledi. Pınar'dan gelen mesajları okudu.
"Eve gel. Su, çok acil gelmelisin. Orada mısın? Bir mesaj aldım." Mesajın ekran görüntüsünü yollamıştı. Bu bir başlangıç. "Korkuyorum."
Su'nun kaşları çatıldı. Neler oluyordu böyle?
"Numara yok mu?"
"Gizli numara."
Su cevap yazamadan bir mesaj daha geldi.
"Su, eve gel. Semra da gelmek üzere."
"Çıkamam. Evdekilerle tartıştım. Mesajlaşsak?"
"Ya dinleniyorsak? Mesajlarımızı da okuyorlardır."
Su ilk kez gülümsedi.
"Paranoyak olma. Çorum'da böyle şeyler yaşanmaz."
"Her şeyin bir ilki vardır."
Gözlerini devirdi. "Yarın okulda konuşuruz."
"Lütfen gel! Bugün konuşup karar vermeliyiz."
"Neye karar vereceğiz?"
"Ailelere anlatabiliriz."
Su'nun kalbi sıkıştı. Takipçi yüzünden okuldan bile alınabilirdi.
"Tamam. Ben gelmeden bir şeye kalkışmayın."
Yatağına uzanıp evdekilerin uyumasını bekledi. Yatak odaları alt kattaydı. Üst katta sadece Su'nun odası, misafir ve yük odası, banyo, tuvalet ve çalışma odası vardı. Kapıdan sessizce kaçmayı düşündü, fakat yakalanmaktan korktu. Daha önceleri yaptığı gibi pencereden inecekti. Televizyonun sesi hala duyulurken ranzasının derinliklerine sakladığı gemici halatını çıkardı. Samsun'a okulla geziye gittiğinde bir dükkandan almıştı. Satıcı amca bunu ne yapacağını sorduğunda, "Kızlarla salıncak kuracağız," demişti. Pınar ve Semra ona inanamaz gözlerle bakmışlardı çünkü Su, sallanmaktan nefret ederdi. Daha sonra planını açıkladığında Semra telaşlanmış, Pınar ise bu fikre bayılmıştı.
İpi yastığının altına koyup evdekilerin yatmasını bekledi.
***
Genç adam Anvatar Otel'den çıkıp arabasıyla biraz turladıktan sonra Buhara bölgesinin sevilen, insanların yürüyüş yaptığı, kafesinde sıcak bir çay içebileceği, acıkırsa restoranından leziz yemekleri yiyebileceği İnci Park'a gelip arabayı park etti.
Kasım ayında öğlenleri güneş Çorum'u bir nebze ısıtıyordu; fakat akşamları soğuktu. Dışarı çıkar çıkmaz ayaz suratına çarptı. Ellerini cebine tıktı. Kapişonunu başına geçirdi. Neyse ki atkısı yanındaydı. Ağzını ve burnunu kapadıktan sonra gezintisini yürüyerek yapmaya karar verdi.
***
Gece saat biri gösteriyordu. Su, yatağının altında telefonuyla uğraşıyorken sızmak üzereydi. Evdekiler yatalı iki saati geçmişti. Yine de işini garantiye almak istedi. Telefonu suratına düşünce irkildi. Zamanı geldi.
Karyolasının demir ayaklarına sardığı ipi aşağıya sallandırdı. Pencerenin kenarına tişörtlerinden birini sıkıştırdı. Kulağını son kez eve verdi. Ses yoktu. Siyah montunun şapkasını başına çekti. Eldivenlerini giydi. Aşağıya baktı. En az beş metre. Derin bir nefes aldı ve ters dönüp bacaklarını sallandırdı. Vücudunun üstü içerideydi. İpi sıkıca kavradı. Bir ayağını ipe doladı. Kendini yavaş yavaş kaydırdı ve ilk denizci düğümüne takıldı. Nefes aldı. Bir kez daha kaydı ve bir kez daha. Son düğümde, yandaki mutfak penceresinden bir ışık süzüldü. Panikledi. Neredeyse düşmek üzereydi. Her kim ise, camdan başını çıkarıp bakarsa onu görebilirdi. Kalbi kulaklarında atıyordu. Bekledikçe ip sanki ellerinin arasında ağırlaşıyordu. Kolları uyuşmak üzereydi. Bir an önce inmezse, sonbahar yapraklarının arasına büyük bir gürültüyle düşecekti. Kollarının ağrısından boncuk boncuk terlemeye başladı. Mutfak penceresinin perdesi kenara çekildi ve evin beyini görünce duvara doğru sindi ve nefesini tuttu. Adam orada olduğunu hissetmiş gibi sağa sola bakıp duruyordu. Bitmek bilmeyen beş dakikanın ardından ışık kapandı. Su, acele etmemek ve sabredebilmek için elliye kadar saydı. Sonunda yavaşça yere indi. Kollarını gerdi ve parmaklarını oynattı. Ağrıyorlardı.
Dış kapı, yatak odasının pencerelerine bakıyordu. Garaj kapısına yöneldi. Duvarların kenarından hızlı ama sessiz adımlarla ilerledi. Garaj kapısına geldiğinde cebinden anahtarları çıkardı ve sokağa çıkınca tekrar kilitledi. Neyse ki evin anahtarlarını kopyalatmıştı. Sırıttı.
Öfkesi, cesaretini arttırıyordu.
***
Genç adam, tempolu yürüyüşü sayesinde bir nebze ısınmıştı. En azından artık titremiyordu. Bölgeyi gözleriyle kolaçan etti. Villalar, yeni yapılmış akıllı evler, geniş yollar, güvenli birkaç site... Anayoldan çıkmak için sağa döndü.
***
Su, dikkat çekmemek için koşmak yerine adımlarını hızlandırdı. Başını kapişonunun içine sakladı. Önünü göz ucuyla görebiliyordu. Köşedeki marketi geçince fazla yolu kalmayacaktı. Aklını sadece bir an önce gidip gelmeye vermişti. Yakalanmak istemiyordu.
Köşeyi geçip diğer sokağı adımlamaya başlayınca telefonu titredi. Dikkatini oraya verdi. Cebinden telefonu çıkarırken yavaşlamadı. Tam o noktada başını bir şeye sertçe çarptı. İnledi. Birkaç adım geriye yalpaladı. Ayağı kaldırım taşına takıldı. Poposunun üzerine düşmek üzereyken kollarından sıkıca tutuldu. Kapişonu başından kaydı. Bir ayağı onu tutan yabancının bacakları arasına uzandı, diğeriyle destek aldı. Yabancı ona doğru eğilmişti. Bir dansın sonunu getirmiş uyumlu bir çifte benziyorlardı.
Genç kız kendini itmek ve bağırmak üzereydi ki, adam başını kaldırıp mavi gözleriyle baktı. Su'nun kalbi tekledi. Bu, Ateş'ti. O da şaşkın görünüyordu.
"İyi misin?"
"Ben-" Yutkundu. "İyiyim. Sen?"
Ateş, başını sallamakla yetindi. O kadar yakınlardı ki nefesleri birbirini ısıtıyordu. Tüm dünya bir an durdu. Bakışları yüzlerinde, gözlerinde, dudaklarında dolandı.
Su, hem şaşkın hem hayrandı. Gece mavisi bakışlar, rahatsız pozisyonunu unutturdu.
Ateş'in de kızdan kalır yanı yoktu. Kapkara iri gözler, dolgun dudaklar, soğuktan üşümüş dolgun elmacık kemikleri, neredeyse kaldırıma değecek uzun siyah saçlar... Çok güzel, diye düşündü tekrar.
İstemeyerek bu büyüyü bozdu. Kızı belinden tutup kaldırdı ve dengesini sağlayana kadar bekledi. Kızın saçlarındaki şampuan kokusunu alabiliyordu. Ve onun da derin derin parfümünü soluduğunu duyuyordu. Titredi. Sonunda geriye çekildiğinde Su'nun afallamış surat ifadesiyle karşılaştı. Elini alnına götürüp kaşıdı. Yüzünde mahcup bir ifade vardı.
"Üzgünüm seni görmedim."
Su, başını, önemi yok, dercesine salladığında toparlandı. "Ben de seni görmedim. Telefonuma mesaj gelmişti."
Bakıştılar.
Ateş gergindi. Elini boynuna getirip sıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Bana Getiren Kusursuz TEVAFUK (+15)
Fiksi RemajaAnadolu'nun küçük şehri Çorum'da yaşayan Su Parlak herkes gibi sıradan bir hayat sürdüğünü düşünüyordu. Bir gün araba kazasından kurtuldu ve Ateş Çukur ile tanıştı. Bu adamı düşünmesine gerek yoktu çünkü kader onları tehlikeli yolda birlikte yürüme...